2013: Bir Suudi vatandaşı olan Alzabarah, Twitter’da işe başlıyor.

2014: Suudi Prensi Bin Salman’ın ofisinde çalıştığı belirtilen Asaker isimli bir kişi, Alzabarah ile Londra’da bir görüşme yapıyor ve onu Suudi muhaliflerin Twitter hesaplarıyla ilgili bilgi vermeye zorlamaya çalışıyor. 

2015 Mayıs: Alzabarah, Suudiler için bilgi toplamaya başlıyor.

2015 Ekim: Suudi kraliyet ailesi %5 ile Twitter’ın en büyük ikinci yatırımcısı oluyor.

2015: Başka bir bilgisayar uzmanı Abouammo da en az 300.000 USD karşılığı bu bilgi çalma zincirine dâhil oluyor.

2015 Aralık: Twitter bu kişilerin yaptıkları nedeniyle muhtemelen ABD güvenlik kuruluşlarınca uyarılıyor. Kişiler işten uzaklaştırılıyor.

2016 Haziran: Twitter CEO’su Dorsey, Prens Salman’ı New York ’ta ağırlıyor.

2019 Kasım: Amerika, bu 2 bilgisayar uzmanı ve ilişkiyi sağlayanlar aleyhinde ajanlık davası açıyor. En az 6000 Twitter hesabı ile ilgili bilgi çalınmış. Davada Muhammed bin Salman’ın ismi de Kraliyet Ailesi Üyesi No 1 olarak refere ediliyor. Kişilerden biri tutuklu, biri Suudi Arabistan’a kaçmış durumda.

2019 Kasım: Bu süreçte bilgileri ele geçirilen bir muhalif olan Omar Abdulaziz (öldürülen Kaşıkçı’nın da dostu), bilgilerinin 2015’te açığa çıktığını bildiği halde kendisine bildirilmemesi nedeniyle Twitter’ı suçluyor.

Amerika’da kısa özetini verdiğim süreçte bir dava açıldı. Bu dava ile Twitter’da yıllardır üstü kapalı kalan bir veri sızıntısı davalaşıyor. Neden bu kadar beklendiğini anlayamıyoruz, belki de ABD, Suudiler ile de dava temelli bir şantaj politikası yürütüyor olabilir.

Twitter, Suudi Arabistan’da izin verilen sosyal medyalardan biri olarak, neredeyse 10 milyon Suudi vatandaşı kullanıcıya sahip. Bu rakam Suudi vatandaşlarının %37’sini oluşturuyor. Dolayısıyla dünyada Twitter kullanıcılarının nüfusa oranla en yüksek olduğu yer Suudi Arabistan. Bu da, baskıcı ve hatta adam kesmeye varan muhalif sindirme politikası uygulayan Suudi Arabistan’da Twitter’a bu müdahalenin neden yapıldığını açıklayabilir.

Görünen o ki, Amerikan mahkemelerinin emrine itaatle tüm bilgileri paylaşmaya zorunlu olan Twitter’daki verilere, illegal yollardan da erişim mümkünmüş. Türk mahkemeleri antiterör bilgisi istediğinde ise kapı duvar. Aklımdaki kaçınılmaz soru ise; Türkiye düşmanı, Türkiye’yi vuran her türlü terör sempatizanı veya ırki olarak Türk düşmanı olup da Amerikan teknoloji şirketlerinde çalışanların da Türkiye ve vatanseverler aleyhinde buna benzer ajanlık faaliyeti yapıp yapmadığı.

Yakınlarda olan bir başka olay da, daha önce Kaşıkçı’nın öldürülmesi olayıyla da ismi geçen İsrail menşeli İngiliz sermayeli NSO Group (Q Cyber Technologies) isimli şirkete karşı başta bu yazılımla izlenen Omar Abdulaziz ve birtakım kişilerin dava açmasıydı. Bu grubun geliştirdiği Pegasus isimli yazılım, mayıs ayında WhatsApp tarafından duyurulan bir güvenlik açığını da içeren, bir kısım Android ve iOS güvenlik açıklarını kullanarak cep telefonları üzerinden her türlü bilgiye erişilmesini sağlıyormuş. Bir halkla ilişkiler çabası olarak WhatsApp da bu NSO firmasına dava açtı. Bu olay ise daha sistematik bir dinleme, izleme faaliyetine örnek teşkil etti.

Siber zemin, kaygan ve kötüye kullanılıyor. Görüldüğü üzere teknoloji bizim değilse sadece oturup izliyoruz. Hızlıca, yabancı kanunlara tabi bu teknoloji şirketlerinin Türk kanunlarına tabi olmaları için bir yol bulunmalı, ancak bununla beraber de yerli ve özgürlükçü bir sosyal medyanın gelişmesi sağlanmalıdır. Diğer yandan belki de içinde ülkemiz vatandaşlarının verileri de bulunabilecek bu olayla ilgili, Kişisel Verileri Koruma Kurulu ve diğer devlet kurumlarımız gerekli adımları atmalıdır.

 

Kaynaklar: AFP, NY Times, The Guardian