Türk Milliyetçileri, Cumhuriyetimizin kuruluş aşamasından günümüze kadar tarihe şahitlik etmiş ve aynı zamanda da yön vermiştir. Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Atatürk’ün “fikir babam” dediği Ziya Gökalp’ten günümüz Türk Milliyetçilerinin ve Ülkücü Hareketin Lideri Sayın Devlet Bahçeli’ye kadar uzanan şerefli bir mazinin hem kurucusu hem kurtarıcısı hem de koruyucusu olmuşlardır.

3 Mayıs 1944 olayları ile birlikte Türk milliyetçililerini sindirmek isteyenler tarihin acı gerçeğiyle yüzleşmiş ve bu süreç 1946 yılında çok partili siyasi hayata geçişin taşlarını döşemiştir. Türk milliyetçileri demokrasinin önünü açmak pahasına zindanlarda işkence görmekten imtina etmemiştir.

Ülkemizin yakın siyasi tarihinde yaşanan darbe ve muhtıralarla yine Türk Milliyetçileri ve Ülkücüler hedef alınmış, bu uğurda binlerce ülkücü şehit toprakla buluşmuştur. Türk Milliyetçileri ve Ülkücü Hareketin siyasal alandaki temsilcisi MHP hem içeriden hem dışarıdan saldırılara maruz kalmış ancak budandıkça büyümüş, kesildikçe daha da gürleşmiştir. MHP ve Ülkü Ocaklarının kurucusu Alparslan Türkeş’e karşı olmadık komplolar kurulmuş, dost bildiği isimler tarafından da defalarca ihanete uğramıştır. Siyasi ömürleri ihanetle geçen bu isimler Başbuğ Türkeş’in vefatının ardından yüzsüzce sahneye çıkarak “kutsanmış ağabey” rolünü oynamaya başlamışlardır.

6 Temmuz 1997 yılında MHP’nin Liderliğini üstlenen Sayın Devlet Bahçeli’ye karşı bitmeyen kin ve öfkelerinin ardında da onun Başbuğ Alparslan Türkeş’e olan saygı ve sadakati, önce ülkem ve milletim ilkesine olan bağlılığı vardır. Bu yüzden her fırsatta MHP ve saygıdeğer liderini hedef almışlar, hayasızca iftira ve eleştirilerde bulunmuşlardır. Milliyetçi-Ülkücü Hareketin selametini düşünüyormuşçasına kurdukları riyakâr cümleler, tribündeki bir kısım izleyici tarafından “kutsanmalarına” yol açmıştır. Bu zatların cibilliyetini bilenler susmuş, görenler görmezlikten gelmiş, duyanlar da intikam hissiyle kulaklarını tıkayıp kenara çekilmiştir. Hepsinin ortak karın ağrısının nedeni de MHP’nin hala dimdik ayakta olmasından başka bir şey değildi...

Bu tip şahıslar her dönem Türk Milliyetçileri ve Ülkücülerin karşısında yer almayı vazife edinmişlerdir. Bunlar 1944’te de böyleydi, 1969’da da, 1997’de de…

Her seçim döneminde MHP’nin karşısındaydılar…

MHP kiminle münakaşa ediyorsa hemen o tarafta yer alıp taşlamaya başladılar…

Bazen de içimizden gibi görünüp, dışarıya jurnallemekle meşgul oldular.

Hayatları MHP karşıtlığı ile geçen bu şahıslar kendilerini Milliyetçi- Ülkücü Hareketin “büyük”, “derin”, “fiyakalı”, “vefalı”, “dev” ağabeyleri olarak pazarlamaya çalıştılar. Kimileri kanıp peşlerine takılmış, kimileri de gördüğü yerde yüzlerine tükürmüştür…

Aynı şahıslar 15 Temmuz 2016 hain darbe girişimine giden süreçte de Milliyetçi Hareket Partisini hedef almışlar, FETÖ’nün MHP’yi ele geçirme operasyonunda başrol oynamışlardır. MHP’nin karşısında yer almak için darbenin yanında olmayı dahi tercih edecek kadar alçalmışladır. Nitekim geçmişte de aynı senaryonun figüranları olarak Başbuğ’a karşı bayrak açmışlardır. O dönemi bilenler için sadece tarih tekerrür etmiştir. Çünkü bunların kanında ihanet aşısı vardır! MHP’nin karşısında olmaları doğalarının gereği haline gelmiştir. Bu isimleri tanıyıp, bilmek bütün Milliyetçi-Ülkücü Hareketin görevi olmalıdır. Gazetemizin Yönetim Kurulu Üyesi ve Başyazarı Sayın Yıldıray Çiçek’in kaleme almış olduğu “Kutsanmış Ağabey Sendromu” isimli kitabı bu bakımdan son derece önemlidir. Sayın Çiçek tarihe not düşmekle birlikte Ülkücü nesillere de önemli bir başucu kitabı bırakmıştır. Milliyetçi- Ülkücü Harekete gerçekleri haykıran, geçmişe ışık tutan bir kalemin varlığından gurur duyuyor, ihanetin kol gezdiği bir dönemde ülkücülerin kanını emmeye yemin etmiş sülükleri deşifre ettiği için de tebrik ediyorum. Başyapıt olarak gördüğüm bu kitabın her ülkücünün kitaplığında bulunmasını tavsiye ediyorum.

Var ol Sayın Yıldıray Çiçek…