Türkiye’de ben “solcuyum” diyen birinin Atatürkçü olması imkânsızdır.

Yine ‘ben İsmet Paşa taraftarıyım’ deyip de “sosyalist, komünist, Nazımcı, Suphici, Kıvılcımcı, Ulaşçı, Mahirci veya Denizci” olması da mümkün değildir.

Öyle olduklarını söylüyorlarsa ya takiye yapıyor ya da gerçeklerden habersizdirler.

Esas itibarıyla bizde “sol,” biraz netameli bir kavramdır. Net bir şekilde kolay kolay tarif edilemez. Sol, ekonomik alanda farklı manalar ifade ederken, toplumsal manada yine çok başka tariflere ihtiyaç duyar.

Bir de kime göre tarif edeceksiniz solu? Onlarca teorisyen ve birbirini inkâr eden nazariyeci varken.

Neyse… 

Bununla birlikte dünya literatüründeki “sol” izahlarıyla bizdekini karşılaştırmaya kalkarsak Türk siyaseti açısından durumun tamamen karmaşa içinde olduğunu görürüz.

Zira “Batı’dan ithal” tüm mefhumlar gibi “sol” kavramı da bizim sosyolojimize tam olarak uymaz. Sol ve sol ile ilgili bütün tanımlamaların başındaki ilk kavşak noktası toplumsal sınıfların birbirleri ile olan ilişkileridir. Eh, bizde ise toplumsal sınıf yoktur ve hiç oluşmamıştır… 

Bizde sınıf ayrılığını engelleyen amillerin başında töreci-gelenekçi milli yaşantımız gelmektedir diyebiliriz. Ama sanayi devrimini yakalayamamış olmamız da bunda önemli bir etkidir…

Diğer taraftan Batı’da “solu” doğuran öncü olaylar yaşanırken, “sömürgen Batı” da bir taraftan vatanımızı işgal ve parçalama planları yapılıyordu.

Onların 19. yüzyılın sonlarında başlattığı ve 20. yüzyılda tahakküme dönüştürdüğü işgal ve zulümlerine karşı verdiğimiz mücadeleden doğan milli savunma duygusu henüz daha taptazeydi. O sebeple Batı’dan getirilip bünyemize giydirilmeye çalışılan bütün deli gömleklerine karşı milli kalkanımız çok güçlüydü.

Öyle değil mi?

Daha dün topraklarımızı işgal emek suretiyle zulmüne maruz kaldığımız ve büyük bir “Milli Mücadele” vererek galebe çaldığımız emperyalistlerin biçtiği donu giymek elbette pek de akıl kârı değildi.

Her ne kadar bu ithal fikir ve aksiyonlar sızma yoluyla milli bünyemize sirayet etmeye çalışsa da ekseriyet buna hem karşı çıktı hem de mücadeleci bir direnç gösterdi.

***

İsmet Paşamızın 1965 yılında CHP için bir konumlandırma olarak seçtiği ve Ecevit ile birlikte bir ideoloji hâline dönüştürülmeye çalışılan “ortanın solu” kavramı da sadece bu milli direnç sebebiyle hep mağlubiyet yaşadı.

CHP, siyasi bir organ olarak Cumhuriyet’in kurumlarını ve felsefesini hayata geçiren partiydi. Tamam. Fakat bilhassa Atatürk’ten sonra gerek dönem şartları gerekse de İsmet Paşamızın tercihleri sebebiyle milli hafızada hep kötü anıları çağrıştırdı.

O dönemlerde acısı hâlen unutulamayan Rus işgalleri, onların desteklediği Ermeni zulmü ve Stalin’in soydaş ve dindaşlarımıza yaptığı mezalim haberleri yurda yayıldıkça yayılıyor, sola karşı direnç de günden güne artıyordu.

Bu sebeple de dirençli milli bünyemiz de CHP’yi “ortanın solu, Moskova’nın yolu”  diye tarif ederek, şifrelendirdi. (Bu noktada tarihin en güçlü sivil fikir ve teşkilatçılık örneğini veren Türkçülerin-Milliyetçi-Ülkücü kadroların mücadelesini başka bir yazıya bıraktığımızı ifade etmek isterim)

Netice itibarıyla Türkiye’deki sol, Anadolu Türk’ünün değerlerine karşı saldıran, bilinçaltına yerleşmiş kolektif acılarını hatırlatan ve yoksulluğu çağrıştıran bir nüveyi temsil etti…

***

Bütün bu sebepler yüzünden bir türlü Türk milleti üzerinde beklediği etkiyi oluşturamayan “sol, solcular ve Batıcılar” o gün bu gündür kendilerine bir maske ve rol aramaktalar.

  • Kendilerine hiç mi hiç yakışmayan Atatürkçülük de bu maskelerden biri…
  • Düşünsenize sol toprak mülkiyetine karşı çıkar, fakat Atatürk çiftlik sahibidir.
  • Sol sermaye düşmanıdır. Atatürk ise milli sermayeyi oluşturmak için kurduğu bankanın hissedarıdır!
  • Sol milliyete karşı çıkar, Atatürk büyük bir Türkçüdür!
  • Sosyalistler dini afyon olarak görür! Atatürk ise tertemiz bir dini öğreti için İslam kaynaklarını Türkçeye çevirtir.

Onlar sosyalizm ve komünizm diye isyan bayrağı açarlar, Atatürk TBMM kürsüsünden, “Şurası unutulmamalıdır ki Türk âleminin en büyük düşmanı komünistliktir! Her görüldüğü yerde ezilmelidir!” der…

CHP’liler HDP ile ittifak kurar, PYD ve YPG’yi tüp gazı olarak masum ve mazur görür; Atatürk ise milli devlet içinde ayrılıkçılara ve bölücülere hayat hakkı bile tanımaz!

Atatürk egemenliği millete bırakırken onlar, ABD vesayetli FETÖ’cüleri dahi serbest bırakmak için çalışır.

İsmet Paşa mı? Dilerseniz onu da kapattığı solcu, sosyalist ve komünist partiler sayısınca değerlendirelim. Parti kapatmaya karşılar ya hani…