21. yüzyıl alışılagelmişin dışında koşul ve sınamalarıyla tüm insanlığı ve devletleri yeni tehditlerle karşı karşıya bırakırken diğer yandan da olağan dışı tedbirlerin geliştirilmesi gerekliliğini beraberinde getirmiştir.

2022 yılının Şubat ayında başlayan ve halen devam eden Rusya-Ukrayna savaşı özellikle de başta Avrupa ülkelerinin şartlarını ve imkânlarını zorlarken geçtiğimiz Ekim ayından beri İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırım küresel barış iklimini tehdit eder hale gelmiş bölgesel çok boyutlu yeni gündemleri doğurmuştur.

Son dönemde Batı’nın Ukrayna’ya olan desteğinin dönüşen ve değişen şartlarla azalmaya başlaması; Ukrayna tarafında ciddi rahatsızlıklara sebep olurken Avrupa’da ise fikir ayrılıklarını arttırmaya koyulmuştur.

Özellikle Batı medyasında 2024 yılında Rusya'nın Ukrayna'da ilerleyeceği, NATO ile Rusya arasındaki gerilimin artacağı, Temmuz atında Rusya’nın Avrupa’ya saldıracağı, 2025 yılında da NATO'nun, 30 bini Alman askeri olmak üzere, 300 bin kişilik ordusunun doğuya konuşlandırılarak çatışmaların yaşanacağı iddialarının gündeme geldiği bir süreç içerisinde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Elysee Sarayı’nda 17 devlet ve hükümet başkanının katılımıyla düzenlenen “Ukrayna’ya Destek” konferansı sonrası yaptığı açıklama dikkatlerden kaçmamıştır.

Konferansta Ukrayna’ya daha fazla askeri yardımın görüşülmesi konusunda bir araya gelen ülkeler fikir birliğine varamamıştır. Konferans sonrası Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron “Ukrayna'ya asker gönderilmesi konusunda bir fikir birliği yok. Ancak hiçbir şey göz ardı edilmemeli. Rusya'nın bu savaşı kazanmaması için her şeyi yapacağız” açıklamasına karşın Kremlin sözcüsü Dmitry Peskov, “Bu durumda Rusya-NATO çatışmasının önlenemez olduğundan söz etmemiz gerekecek” ifadelerini kullanmıştır. Diğer önemli bir gelişme ise bu açıklamaların hemen akabinde yaşanmış ve Moldova'nın içinde bulunan ve tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Transdinyester bölgesi, Rusya’dan koruma talep etme kararı alacağını duyurmuştur. Böylesi bir durumda Ukrayna fiili olarak bölünme sürecine girebileceği gibi savaşı kaybetmesi durumunda Macaristan’ın da ülkenin bazı bölgelerinde hak iddia edeceği Macar makamları tarafından geçtiğimiz süreç içerisinde doğrudan ya da dolaylı olarak çok kez ifade edilmiştir.

***

Bir diğer husus ise küreselcilerin adamı olduğu iddialarıyla 2017 yılında Fransa Cumhurbaşkanı seçilen Emmanuel Macron’un Paris’teki konferans sonrası yaptığı açıklama ile eş zamanlı olarak servis edilen dans videosunun sosyal medyada yayılması olmuştur. (Macron Cumhurbaşkanı seçilmeden önce küresel sermayenin temsilcisi Rothschild & Cie grubunda görev yapmıştır) Söz konusu videonun hem tarihsel hem de içerik olarak dijital ortamda hazırlandığı açıkça görülebilmektedir. (Videonun 1987 yılına ait olduğu iddia edilirken Macron’un 1977 doğumlu olduğu bilinmektedir) Ancak buradaki asıl husus 2017 yılında Macron’un adaylığı sürecinde karşı karşıya kaldığı ve açıklama yapmak zorunluluğuna girdiği iddialar gibi az evvel bahsettiğimiz bir süreç içerisinde yapılan açıklama ve 2017 yılındaki iddialara benzer nitelikte bir videonun yayınlanması akıllara farklı konuları da getirmektedir.

Küreselci projesi olarak Fransa’ya Cumhurbaşkanı olduğu yönündeki iddialarla beraber Macron’un geçmişteki kabarık ve bozuk siciline de bakmanın yararlı olacağına inanıyorum.