Bu köşede zaman zaman sosyal medyanın gri ve siyah taraflarına değiniyoruz. Bu hafta, bunlara bir örnek olarak, Sibel Özli isimli bir üniversite öğrencisinin hayatına son vermesi (Allah taksiratını affetsin), son vermesinden hemen önce “üniversite kantin kartında 1 TL parası kaldığı” yönünde paylaşımları ses buldu. Bugünlerde kızcağızın üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi de yemeklere zam, kahvaltıların kaldırılması ve indirimli öğün sayısının bire düşürülmesi ile ilgili bir karar almıştı.

Bunlar üst üste gelince sosyal medya, tabiri caizse “mağribiler” için, bir linç, zorbalık, fırsatçılık mekânı şekline birden bürünüverdi.

Bu olayın, katil kapitalizm sonucu olduğu temalı paylaşımlar yer aldı. Durumu analiz etmek yerine, ortamı kendi görüşlerine alet eden paylaşımlar yapıldı.

Sadece vatandaşlar değil sorumluluk sahibi olması beklenen ünlüler de bu kervana katıldı. Örneğin, Şahan Gökbakar (nam-ı diğer Recep İvedik) paylaşımında “Çok üzgünüm Sibel... Seni doyuramadı, okutamadı ve yaşatamadı bu devlet. Nur içinde yat...” ifadeleri ile beraber “Hâlbuki ne güzel bir havalimanı vardı, inci gibi köprüler vardı, gökdelenler yapılıyordu, belki kanal bile açılacaktı. Öyle bir ülkede yaşıyordu ki Sibel, kişi başı gelir 8 bin dolardı ama Sibel yaşamaya değer bulmadı. 1 lirası vardı çünkü yemek kartında.”, dediğinde niyeti anlaşılmış oldu. Hem nurlar içinde yat dedi, hem de kendi fikri doğrultusunda bir merhumu kullanmaktan çekinmedi. Recep İvedik olsa Şahan gibi yapmazdı, diye düşünüyorum.

Bu kervana katılan siyasiler de olmadı değil. Çiçeği burnunda “parti sahibi” Ahmet Davutoğlu, devrin “iletişim çağı” olduğunu belirterek, “Hükümetin öğrenciler üzerinde uyguladığı bu zorlayıcı politikaların tekrarlanmaması adına elimizden gelen her şeyi yapmaya hazırız.” diyerek, bu bir canın kendine kıyması gibi sarsıcı bir olayı siyasi emellerine alet etmiş oldu. Kendi bahsettiği iletişim çağının gri ve siyah tarafından yerini aldı. Bu kervana, sadece Gökbakar ve Davutoğlu değil, onlarca tanınmış insan da katıldı.

Sonrasında Sibel’in ailesi bir açıklama yaptı. Açıklamada “intiharın Sibel’in çocukluğunda geçirdiği bir hastalığa bağlı olan ve uzun süredir devam eden ruhsal sorunları nedeniyle olduğu, hatta daha önce de intiharı denediği” belirtildi. Merhumenin Batmanlı babası, "Parasızlıktan mı böyle bir şey yaptı?" sorusuna, "Yalan, Allah'a çok şükür bizim her şeyimiz var. Hiçbir sıkıntımız yok, devlet de yardım ediyor çok şükür, burs da var. Böyle bir şey yakışmıyor. Devleti kötülemek için böyle yapıyorlar" diyerek, net bir şekilde durumu ortaya koymuş oldu. İşte “devlet”, her şartta korumamız gereken, bu toprakların özünde en önemli varlığıdır. Kızı intihar ederek vefat etmiş bir baba, hem de ertesi gününde, böyle bir açıklama yapabilirken, bunun zıttında saf tutanların nelerinin eksik olduğunu sizlerin takdirine bırakıyorum.

İntihar konusuna biraz daha genelden bakarsak, intihar olayı sayısı TÜİK değerlerine göre 2012 yılından bu yana azalmasına rağmen, medyada sıklıkla intihar veya cinayet sonrası intihar haberleri yer almaya başladı. Bir konuya dikkat çekmeliyiz. Bilimsel çalışmalara göre intihar, aynı suçlar gibi, bulaşıcıdır. “Werther etkisi” olarak adlandırılan bu olguya rağmen medyada boy boy bu haberlerin yapılması kimse için faydalı değildir. “Batı normlarında” dahi bu konu titizlikle ele alınmaktadır. Bugün futbol maçlarında sahaya atlayan kişilerin televizyon ekranlarında gösterilmesi dahi özendirici olmasın diye engellenirken, intihar haberlerinin haber ajanslarından başlayarak, gerek televizyonlarda gerek yazılı basında yayınlanmasına ve böylece sosyal medyaya da malzeme olmasına artık bir son verilmelidir.