Ülkemiz tarımı için iyimser bir insanım. Önce bardağın dolu tarafından bakmak istiyorum. Tarım, Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne kadar ülkemizin hem ekonomik hem de sosyal gelişmelerinde önemli görevler üstlenmiş ve bu görevleri günümüze kadar sürdürmüştür.

Ülke nüfusunun besin ihtiyacını karşılaması, sanayi sektörüne ham madde girdisi sağlaması, ihracata katkılarda bulunması nedenlerinden dolayı, tarım ekonomimizde önemli ve tamamlayıcı bir sektördür.

Milli ekonomiye olan katkıları dışında tarım sektörü giyinme, beslenme, sağlıklı çevrenin oluşması gibi nedenlerden dolayı tüm ülke halkını ilgilendiren önemli bir sektördür.

 “İTHAL MAL İYİDİR, YABANCILAR BİZDEN İYİ YAPAR” ANLAYIŞI!

İçinde bulunduğumuz dönem olarak ekonomik anlamda bir değer düşme (devalüasyon)  yaşanıyor. Değer düşmeden (devalüasyon) dolayı piyasada sıkışmalar görülüyor. Bu sıkışmaların etkisi paramızın değerini düşürüp yabancı paraların değerini yükseltti. Bu olayın ülke ekonomisine iki olumlu katkısı oldu. Birincisi; ihracat yapan ya da yapmak isteyen işletmelerin şevkini artırdı. Dövizde yaşanan bu olumsuz durum; yıllardır iç piyasanın güvenli havasından çıkamayan, büyüyemeyen şirketleri ihracata teşvik etti. İkincisi döviz yükseldiği için ithal ürünlere olan rağbet azaldı, ithal ürün hayranlığı bitti. Açıkçası bu ekonomik dalgalanma ile birlikte insanlar kendilerine bakıp bir çekidüzen verdiler. İthal ürün sarhoşluğunun ne kadar yanlış bir şey olduğunu gördüler. (Bir firma ya da bir fabrikanın üretim yapmak için ithal girdi ihtiyacı varsa buna saygı duyarım, bu ayrı bir şeydir.) Ülkemizde üretilen ürünleri görmezden gelerek, sürekli ithal etmek yanlıştır. “İthal mal iyidir, yabancılar bizden iyi yapar” anlayışı doğru değildir, bu anlayışı terk etmeliyiz. Bizim dövize ihtiyacımız varken, dövizimizin yurt dışına gitmesine göz yumamayız.  

ZARAR EDEREK REKABET YAPILAMAZ!

Paramızın değerinin düşüp yabancı paraların değerinin yükselmesinden sektörümüzün alması gereken dersler var, çiftçilerin-üreticilerin kendilerine bir yol haritası çizmesi gereklidir. 2021 yılı Eylül-Ekim döneminde üretim giderlerinden yakıtın fiyatı 7,25-8,00 TL, gübrelerden Üre gübresi 4 bin, CAN (yüzde 26) ise 2 bin TL civarlarında iken ekim yapıldı. 2022 yılı hasat döneminde yetiştirilen ürünler yükselmiş fiyatlarla satışı yapıldı. “Çiftçi-üretici 2021 yılı ekim dönemi ucuz girdi kullanarak 2022 yılı hasat döneminde özellikle kuru tarımda güzel bir kazanç sağladı.” “Çiftçi kazanamıyor!” diyen kişiler sahadan son derece bihaber yaşamaktadır. Söylemleri çiftçilerin itibarlarını düşürmekten öteye gitmemektedir. “Çiftçi-üretici çalışıyor, emek veriyor, alın teri döküyor ve karışığında güzel paralar kazanıyor!”

Ancak çiftçiyi-üreticiyi 2022 yılı Ekim ve 2023 hasat döneminde zorlu bir süreç beklemektedir. 2022-2023 yılı tarımsal faaliyetleri, üretim giderleri, plan ve projelerini dönemin şartlarına göre ayarlamaları gerekir. Bir kere yatırımlarında daha ölçülü davranmalılar. Daha az risk almaları, daha kontrollü gitmeleri lazım. Biz de “Dibini görmediğin suya girme,” diye bir söz vardır. Bu dönem tam da böyle bir dönemdir. Bu dönemde çiftçilerin-üreticilerin kendilerine bir yol haritası çizmesi gereklidir. Tarımsal girdiler olarak önemli kalemler yakıt, gübre, ilaç, yem, elektrik vb. düşünülse de balya ipinden süt sağım makinesine; pulluk ayağından somun vidaya kadar birçok alet ve ekipmanda fiyat artışı yaşanmıştır.  Dolaysıyla çiftçi-üretici 2022-2023 yılı tarımsal faaliyetlerinde ölçülü ve dikkatli olması gerekiyor. Eğer bir çiftçi-üretici, yatırımlarına ve finansal yapısına dikkat etmişse bu ekonomik dalgalanmadan etkileneceğini sanmıyorum.

ÜLKEMİZ TARIMI “LİYAKATSİZLİKTEN” BİR GÜN KURTULACAKTIR.

Tarım sektörü ve paydaşları bir gün kendi asaletinin, “liyakatsiz kişilerden” çok daha etkili olacağını fiiliyatta anlayacaklardır. Tarım sektöründe elimizi sallasak “liyakatsizliğe” çarpıyor, maalesef.

Tarım sektöründe karar verici ve yönetici olmak isteniyorsa ya birilerine yüz sürülüyor icazet alma derdine düşülüyor ya bir sendikanın arka bahçesine sığınılıyor ya da kişiliklerinden, davalarından taviz vermek zorunda kalınıyor. Oysaki “sektör içinde” çok daha geniş “donanımlı ve liyakatli” üstelik kişileri bir araya getirecek, etkili olacak kanaat önderlerine sahipken… Maalesef,  bu kişileri kendi elimizle kurulan sisteme kurban veriyoruz.

Ne zaman “özgeçmiş” dosyaları devreye girecek?

Ne zaman “liyakatsizlik” sorgulanacak?

Ne zaman benim yeterliliğim yok, bu işi şu kişi yapabilecek kapasitede denilecek?

Sonuçta yetişmiş var olan kadrolar “sistemin içinde” eritiliyor.

77 yıldır ülke tarımı için ne yapıldı? Soru bu!

Ölüm: Ülke tarımı

Sıtma: Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, AB ve NATO ya razı gelme.

Tek Çözüm: İthalata dayalı tarım politikası uygulatma. Sen yeter ki üretme!

Üretim olmayacak/tüketim olacak, kırdan kente nüfus geçişi olacak, üretim giderleri artacak, çiftçi üretimden çekilecek… Evine gelip televizyon izleyecek… İstenen bu!

Son söz: Ülke tarımının kuvvetli ve zayıf yönlerinin iyi analiz edilmesi ve muhtemel şoklara karşı mücadele yeteneğinin ve dayanıklılığının artırılması gerekmektedir.

Ekonomik durgunluk, kriz, yolsuzluk, enflasyon ve işsizlik gibi olgularla yeryüzünde karşılaşmayan ülke yok gibidir. Burada önemli olan husus, muhtemel problemlerin hızla teşhis edilerek kararlılıkla üzerine gidilmesi manasında toplumun göstereceği fikir birliği, inanç ve uyumdur. Pek alışık olunmasa da, ülke geleceğine yönelik alternatif senaryoların en sağlıklı bir şekilde ve yine fikir birliği içerisinde üretilebilmesidir.