Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi ile beraber nikel arzındaki sıkıntı bir anda nikel fiyatlarının katlanmasına neden oldu. Bununla beraber, ABD, Ukrayna’ya vermediği güvenlik garantisini, elektronik üretimin merkezlerinden Tayvan’a veriyor, Çin ‘in saldırması hâlinde Tayvan’ı koruyacağını açıkça belirtiyor.

Bu iki örnek olumlu ve olumsuz taraftan günümüzdeki her çatışma ve savunmanın aslında ekonomi ile ilişkisini anlatıyor.

Bir diğer örnek de lityum başta olmak üzere özellikle elektronik ve enerji depolama alanında kullanılan diğer nadir elementler. Bugün herkes yeşil ekonomi, güneş enerjisi, ısı pompaları, elektrikli otolar gibi çevreye duyarlı teknolojileri konuşuyor. Ancak bakılınca bunların hepsi bağımlılıklar ile gelip lityum, nikel, manganez, kobalt gibi elementler ile daha mikro ölçekte ihtiyaç olan diğer nadir elementlere dayanıyor. İşin komiği bu elementlerden bazılarını çıkarmak doğayı çokça hırpalıyor.

Ukrayna’ya tekrar dönersek, Ukrayna, titanyum, mangan, demir, cıva başta olmak üzere yer altı kaynaklarında önde bir ülke. Bazı hesaplara göre doğal kaynaklarda dünyada 4’üncü sırada.

“1. Dünya Savaşı neden çıktı?” diye bugün tekrar sorsak ve sonuçlarına baksak, zamanında Osmanlı’nın idaresindeki toprakların petrollerinin 100 yıldır dünyayı beslediğini görmemezlik edemeyiz. Dünyanın enerjisini Osmanlı verebilirdi, olmadı.

Benzer şekilde bugünün savaşları da bugünün enerjisi için gerekli kaynaklar üzerinden gerçekleşiyor, gerçekleşecek. Bugün elektrik enerjisine yoğunlaşıyoruz ancak hem üretim (örneğin güneş panelleri) hem depolama (örneğin piller) hem de tüketim araçları (akıllı elektrikli otomobillerin devreleri ve çipleri) gelip elementlere dayanıyor, yani yine toprak ananın kaynaklarına.

Bu durumu ciddiye alan ABD, Savunma Üretim Yasası aracılığı ile bu elementlerin Amerika sınırları içerisinde üretimi için, yani yerli madencilik için emir vermeye hazırlanıyor. Amerika teknoloji ekonomisi üzerine yürüdüğünden bu tür risklerin tamamı doğrudan güvenlik riski olarak algılanıyor. Ulusal güvenlik ile doğrudan ilişkilendirilen ham maddeye ulaşamama durumu ekonomi üzerinden ülke güvenliğinde tehdit algısı oluşturuyor. Kore Savaşı döneminde uygulanan bu eski yasa raftan iniyor, bu yasa ile devlet şirketlere belli madenleri üretme ve işletme emrine kadar giden emirler verebiliyor.

Yerli üretimin en basit bir madende dahi nasıl önemli olabileceğini anlatması açısından bu haberi önemli görüyorum. Küreselleşmenin büyük hasar aldığı, “ticaret savaşları”, “kendi kendine yeten ülke” ve “milliyetçilik” kavramlarının tüm dünyayı yeniden şekillendirdiği bu yıllar ülkemiz için de öze dönüş için bir fırsat.