Düzgün bir aday çıkmazsa oy vermeye gitmeyeceğini söyleyerek lafı Kemal Bey’in düzgün bir aday olmadığına getiren İstanbullu esnafa “Anlaşıldı, evet, tamam” gibi onaylama sözcükleriyle karşılık veren İP Genel Başkanı Meral Akşener bence büyük bir vefasızlık örneği sergiledi.

Çünkü CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun İP isimli partinin üzerinde büyük emeği var. İP’liler MHP’yi bölüp parçalama süreçlerinde CHP’li belediyelerin konferans salonlarında toplandılar, partilerini kurduktan sonra seçimlere katılabilmelerinin önündeki yasal engeli CHP’den gelen 15 milletvekili ile aşabildiler, yetmedi 2018 genel seçimlerinde TBMM’ye girebilmeleri de yine CHP’yle yaptıkları ittifak sayesinde mümkün oldu. CHP olmasaydı aldıkları oy oranıyla baraj altı kalıyor ve mecliste temsil imkanı bulamıyorlardı. Dolayısıyla Kemal Kılıçdaroğlu’nun İP’in aldığı her milletvekilinde, kazandığı her belediyede geri ödenmesi mümkün olmayan bir hakkı vardır.

Partilerinin kuruluş aşamasından meclis sıralarına taşınma süreçlerine kadar tüm imkanlarını seferber eden, ayda bir kez yuvarlak masa etrafında yüz yüze geldikleri bir genel başkan olan Kemal Kılıçdaroğlu’na “Düzgün aday değil” eleştirisi yapılırken Akşener’in tek bir savunma cümlesi bile kurmaması, üstüne üstlük Kılıçdaroğlu’na salvolar savuran esnaf kişiye “Kesin CHP’lisin” diyerek Kemal Kılıçdaroğlu’nun en başta CHP’li seçmenler tarafından Cumhurbaşkanı adaylığına layık görülmediğini ampirik bir veri olarak ortaya koyma çabası hangi dostluğun ve siyasi ortaklığın kitabında var?

Ama bunların MHP’deyken de “dava arkadaşlarımız” dediklerine neler söylediklerini, Devlet Bey’in elini öpme sırasına girenlerin “Partiden defolup gidin” derecesine varan saygısızlıklar sergilediklerini düşünürsek dava arkadaşına bunu yapanın masa arkadaşına neler yapmayacağı anlaşılabilir oluyor.

1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra başlayan MHP’yi ele geçirme sürecinde Meral Hanım’ın siyasi hırsını ve gayri samimi hallerini dile getiren birçok yazı yazılırken Akşener kendisini eleştirenler milliyetçi yazarlara “Ben genel başkanlık iddiamdan vazgeçeyim, bu arkadaşlar adımı bile anmazlar” diyordu. Oysa aradan yıllar geçtiği halde biz hala Meral Hanım’ı eleştiren yazılar yazıyorsak onun da arada bir yüz aynasına makyaj tazeleme dışında kendi duruşunu sorgulayıcı bir bakış atması gerekmez mi?

Önceki yazılarda bahsetmiştim. Meral Akşener ve kurmay kadrosunun bu zamana kadar güzelledikleri ve meşrulaştırmaya çalıştıkları HDP konusunda şimdiki yaygaraları ilkeli bir duruş olarak okunamazdı. Çünkü ilkeli duruş yolda kazanılan bir meziyet değildi, tecrübeyle ortaya çıkan bir durum da değildi. İlke yolun en başında yol güzergahını çizen ahlaki tavırdır.

HDP’liler Yavuz Ağıralioğlu’na “Yavuz it” dediğinde, “O koltuklarda HDP sayesinde oturuyorsunuz” diye hesap sorduklarında suspus olan İP ne zaman ki HDP Eş Başkanı Pervin Buldan Meral Akşener’e doğrudan saldırıp onun adaylık hayallerini izmarit gibi söndürünce HDP’ye karşı yaylım ateşine başladı. Meral Akşener şahsına sarf edilen sözlerin intikamını HDP’ye bakanlık verilme planına karşı ilkeli bir duruş gösterme kılığına sokarak almaya çalıştı ama inandırıcılık açısından başarılı olamadı.

Mesela geçenlerde Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisine “Bozkurt Kemal” tezahüratı yaptırmasında, arkasından iş çeviren siyasi ortağı Meral Akşener’e verilen ince mesajı görmek mümkündü. Akşener alenen sahada Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday olmaması adına çalışmalar yürütüp ittifak ortağına yöneltilen hakaretamiz cümleleri onaylayan haller sergilerken, baş hesap uzmanı olarak bildiğimiz Kemal Bey de elbette boş durmayacaktı. Kılıçdaroğlu’nun sürüden çok önce kovulan ve Ülkücü Hareket içerisinde bir gram ağırlığı kalmayanlar tarafından “Bozkurt Kemal” olarak haykırılması, bir yönüyle milliyetçi görünümlü İP’e “Sizin aday olarak görmediğiniz Kemal Kılıçdaroğlu ülkücüler tarafından destekleniyor” kontrasıydı.

Bu çetrefilli ilişkinin fay hatları son dönemde giderek belirginlik kazanmaya başladı ancak “bu nasıl bir ortaklık” sorusu hep havada asılı kalıyor. Birbirlerinin arkasından bu kadar entrikalar çevirdikleri halde aynı masa etrafında nasıl yüz yüze gelebildikleri de merak konusu olmaya devam ediyor. Böyle dostlar düşman başına olsun.