Teknoloji Geliştirme Bölgeleri’nin kurulduğu 2000’lerin başı yıllara baktığımızda Türkiye’nin orta-yüksek teknolojide bir hayli açık vermiş durumu öngörülmüştü. Gerçekten teknokent kısa ismiyle anılan bu bölgelerden Türkiye’nin alanında ilkleri çıktı. Zaman içerisinde, teknokentlere ek olarak isteyen firmanın kendi binasında AR-GE yapabilmesi esasına dayalı AR-GE ve Tasarım Merkezleri uygulaması ile de bu çerçeve sanayi kuruluşlarını daha da kapsayacak hale geldi.

Teknokentlerin üniversitelerde kurulmuş olması da gözden uzak bir amacı belirtiyor. Üniversitelerin sanayi ile etkileşiminin artması ve aynı zamanda da sanayinin üniversitenin sunacağı insan kaynağına erişiminin artması.

Bugün Türkiye’deki teknokentlerde yüzlerce firma yer alıyor. Günümüzün en yaygın sorunu olan insan kaynağı sorunu, teknokentlerde yerleşik ağırlıklı sektörler olan yazılım, elektronik, medikal, fintek gibi bilgisayar başında AR-GE’ye dayanan sektörleri ağır şekilde etkiliyor. Tüm dünyada salgın ile başlayan uzaktan çalışabilme farkındalığı ve döviz kazanma dürtüsü bu konuyu nitelikli iş gücümüzün gündeminde tutuyor.

Türkiye Cumhuriyeti, AR-GE için Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve cumhuriyetin ilk tesisleri ile başlayan, 25 yıl önce teknokentler ile yeni bir döneme giren çalışmaları, Teknoloji Hamlesi adıyla komple bir hareket haline getirmeye çalışırken, üniversitelerimizin en iyi şekilde eğittiği yetişmiş ve sanayinin yetiştirmeye devam edeceği iş gücümüzü yurt dışına kaybetmek, sadece ülkemizde değil, küresel bir konu olarak gündemde.

Bu küresel konunun ülkemizdeki etkileri ve yapılabilecekler, Ankara Sanayi Odası ve TOBB Yazılım Meclisi tarafından hassasiyetle takip ediliyor, kamu kurumları tarafından da dikkatle dinleniyor. İlk olarak ne yapılmalı dersek, tek cümlede bir özetle, Türkiye’de yerleşik, burada vergi vererek personel çalıştıran şirketlerimizin çalıştırdıkları personel ile yurtdışına uzaktan iş yapan vatandaşların, eşit koşullarda, yani vergi, sigorta, stopaj, %75 oranında evden çalışabilme ve diğer başlıklarda eşit şekilde bir muameleye tabi olmalarıdır. Şirketler ürünleştirme ile bir emeği binlerce kez satabilir ve hem personel hem de diğer gelirleri için vergisini öderken, vatandaş olarak yurtdışına çalışan her kişi ancak günlük 8-10 saat hizmetini satıp karşılığını alabilir, yani bire bir. Vergi ve sigorta gibi konular da yurt dışına uzaktan iş yapanların öncelikli konusu olarak görünmüyor. İşin cilvesi, giderek ya da evden yurtdışına iş yapan yazılımcılarımız muhtemelen de Türkiye’de üretilen bir ürünün yabancı bir rakibi için çalışıyor olacaklar.

Bunlarla beraber Teknokentlerde yurtdışına iş yapan şirketler konusunu da gündeme getirmek gerekir. İnsan kaynağımızın ürettiği fikri mülkiyetin yani ürünün Türk şirket tarafından sahip olunduğu model, “Türkiye’de üretip yurtdışına satalım” denilen, müthiş iyi ve esas amaçlanan şeydir. Çünkü bir kez üretilen binlerce kez satılabilir, bininin parası da buraya gelir. Ayrıca yarın bu firmalar bir bütün olarak milyarlarca dolar ederler, unicorn/ Türkorn olarak bir bütün halinde satılarak büyük bir döviz girdisi sağlarlar. (Bu arada ülkemizin “2023’e 10 Türkorn” hedefine de oldukça hızlı şekilde ilerlediğini belirtelim. Sanayi ve Teknoloji Bakanı’mızın açıklamalarına göre 6 ‘sı şimdiden tamam.)

Teknokentlerde bulunup birer dış kaynak firması (outsource) olarak yurtdışından parça başı iş alıp bunun çıktısını yurtdışına satanlar ise özünde iş gücü satan, bir kez yapıp bir kez satan firmalardır. Aynı zamanda da fikri mülkiyet üretecek firmaların müstakbel insan kaynağını da yurtdışına pazarlamaktadırlar, üstelik devlet destekleri ile. Bundan 25 yıl önce, “satalım da ne satarsak satalım, yeter ki adam yetiştirelim” derken doğru idi. Ama bugünün rekabetçi, bir cüsseye ulaşmış, insan kaynağına ihtiyacı had safhada olan Türkiye’sinde, teknokentlerdeki bu tür firmalar, bir önceki gruptaki yerli ürün üreten firmalara göre çok daha düşük bir çıktı sunmaktadır.

Ne yapılmalı için, ikinci bir cümle sarf et deseniz o da, “Firmalarımızın yurtdışına ürün satmaları için gereken ne ise onu yapalım” olacaktır. Bu konuda devletimizin, birliklerin ve STK’ların oldukça önemli çalışmaları var. Takip eden yazılarda bunu ele alalım.