PKK elebaşlarından Duran Kalkan, bana göre son yılların en önemli itiraflarından birisini gerçekleştirdi. Bir bakıma malumun ilamını yaptı fakat söyledikleri birincil kaynaktan bir kabulleniş barındırması sebebiyle çok çarpıcıydı.

PKK’nın Avrupa tarafından desteklendiğini, çözüm sürecinde Avrupa ülkelerinden terör örgütüne “çatışmayı kesmeyin” talimatı geldiğini, Türkiye’ye karşı “savaşı sürdürün” tarzı dayatmaların defalarca yapıldığını itiraf etti teröristbaşı. Buna karşı Avrupa ülkelerinin kendilerini barıştan yanaymış gibi gösterdiğini de ekledi.

Bir örgütün, bir yapılanmanın, aldığı emri harfiyen yerine getirdiği mekanizmayla arasında yaşamsal bir bağ vardır.

Yıllardan beridir Türkiye’den kaçan teröristlerin Avrupa’da ellerini kollarını sallayarak dolaşmaları, örgütün basın-yayın, TV, propaganda faaliyetlerini Avrupa ülkelerinde nasıl rahatlıkla yürüttüğü ve terör operasyonlarında ele geçirilen Avrupa yapımı silahlar zaten bilinen gerçeklerdi. Ama Duran Kalkan’ın bu itiraflarında, hem bu gerçeği yeniden ifşa etmesi kadar, hem de tükenme safhasına gelen terör örgütünün son çırpınışlarının ifadesini bulmak mümkün.

Belli ki, PKK’ya talimat veren Avrupalı patronların örgütteki çözülme karşısında elleri kolları bağlanmış durumda. Onların bu acziyetleri PKK elebaşını suç ortaklığını açığa vurmaya sürüklüyor ve sözde Kürt meselesinin tek adresi olarak TBMM’yi işaret eden CHP muhitine yanaşmanın mesajını içeriyor.

Yani örgüt, kendince kartları yeniden dağıtıp CHP’nin başını çektiği çözümcü cepheye yamanmaya çalışıyor. Peki, ne fark var? Kılıçdaroğlu’nun Türk devletini sık sık şikâyet ettiği Avrupa ülkeleri, Meral Akşener nezdinde “Türkiye’yi zenginleştirecek güçler” mertebesinde kutsanmıyor mu? Örgüt de zaten bu güçlerin piyonu değil mi?

Tenakuz çukurundaki muhalefet liderleri, “Üzerimize PKK’yı salanların bizi zenginleştirmeleri mümkün mü” sorgusunu yapmasa da demokrasi makyajlarının pul pul döküldüğü, gören gözlerin malumudur.

İroniye bakınız: Tutuklu terörist Demirtaş, Almanya’ya mektup yazıp “PKK’yla bağımız yok” diyor, dağdaki terörist Duran Kalkan, “Avrupa’dan emir aldık çatışmayı sürdürdük” diyor, içimizdeki lejyonerler de ‘HDP’yi neresinden tutup kurtarabiliriz’in derdine düşüyor.

İşte tam da bu sebeplerle, suç ortaklıkları ifşa olurken ve demokrasi tiyatrosunun sahneleri bir bir yıkılırken bölücülüğün tabutuna son çivinin çakılması için örgütün silahtan siyasete uzanan tüm unsurlarının bertaraf edilmesi gerekiyor. Bu bir tercih değil zorunluluk.