ABD ve Çin arasında uzun yıllardır ekonomik bir savaş devam etmektedir. Her iki ülke de küresel boyutta etkisini artırmaya çalışmakta ve birbirleri üzerinde hem siyasi hem de ekonomik üstünlük kurma mücadelesi vermektedir.

21.yüzyıl dünyasında ülkeler “tek kutuplu dünya düzeni”ni reddettiğini fiili olarak daha yoğun bir şekilde göstermeye başlamıştır. Özellikle 24 Şubat 2022 tarihinde başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı’nın NATO’ya net bir mesaj özelliği taşıması da ülkelerin ABD’ye olan bakış açısında değişmelere neden olmuştur.

ABD’nin liberal politikalarının geçerliliğini yitirmeye başlaması, özellikle Ortadoğu’da etki ve gücünü kaybetmesine neden olmuş ve ABD’den uzaklaşan ülkeler Çin ile işbirliğine yönelmiştir.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Suudi Arabistan ziyareti Çin ve Körfez ülkelerinin önümüzdeki süreç içerisinde ticari, ekonomik ve siyasi ilişkilerini güçlendirme yolunda bir iradenin ortaya konmaya çalışıldığını göstermektedir.

Halihazırda Çin teknoloji transferleri, yatırımlar ve ikili ticari ilişkiler ile Ortadoğu coğrafyasında büyük bir varlığa sahiptir. Bölge ülkeleri ve Çin arasındaki ilişkinin temelleri yeni olmamakla beraber özellikle de son yıllarda daha da güçlendiği ve bundan sonraki süreçte de güçlenmeye devam edeceği görülebilmektedir.

Rusya-Ukrayna savaşı ile beraber dünyanın enerji arzı kriziyle karşı karşıya kaldığı ve geçtiğimiz dönem içerisinde yine enerji temelli problemler (OPEC+ ülkelerinin petrol arzını düşürme kararı) sebebiyle bölge ülkeleri ve ABD ilişkilerinin gerginleştiği bir dönemde Çin ve Suudi Arabistan arasında imzalanan anlaşmaların enerji yatırımları ile doğrudan ilişkili olması oldukça dikkat çekmektedir.

Çin’in tarihi İpek Yolu’nda ticaret ve ekonomiyi yeniden canlandırmayı hedefleyen “Kuşak ve Yol” projesi kapsamında 20 Arap ülkesiyle işbirliği anlaşması imzaladığı bilinmektedir.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Suudi Arabistan ziyareti kapsamında iki ülke arasında yeşil enerji, yeşil hidrojen, fotovoltaik güneş enerjisi, bilgi teknolojisi, bulut hizmetleri, ulaşım, lojistik, medikal endüstriler, konut ve inşaat fabrikaları gibi çeşitli sektörleri içerisine alan çok geniş kapsamlı 34 anlaşmanın imzalanması, bölge ülkeleri ve Çin ilişkilerinin ilerleyen süreç içerisinde farklı bir boyut kazanacağını da şimdiden göstermektedir.

Çin Devlet Başkanının Suudi Arabistan ziyareti sırasında Körfez bölgesiyle “enerjide yeni ve artan işbirliği modeli” için çalışacaklarını ve Körfez ülkelerinin çeşitli alanlarda kalkınmasına destek vereceklerini belirtmesi uzun vadeli bir birlikteliği de işaret etmektedir.

Çin, Suudi Arabistan’ın ham petrol ihracatında önemli bir Pazar konumundadır. Bu bağlamda bakıldığında tarafların yenilenebilir enerji alanında yatırım anlaşması imzalamaları oldukça dikkat çekici olmuştur. Tüm dünyada olduğu gibi Çin’in de enerji ihtiyacı her geçen gün artmaktadır. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşıyla beraber meydana gelen enerji arzı krizinin de etkisiyle uzun yıllardır devam eden yeşil enerji yatırımları farklı bir boyut kazanmıştır. Önümüzdeki yıllarda fosil yakıtların önemini yitireceği, yerini yenilenebilir enerjiye bırakacağı artık ortak kanı haline gelmiştir. Çin ve Suudi Arabistan’ın yenilenebilir enerji alanında imzaladıkları anlaşmalar da bu bağlamda değerlendirilmelidir.

Çin’in bölgeye olan ilgisi aslında geniş bir zaman aralığını kapsamaktadır. 2005-2021 yılları arasında 213,9 milyar dolarlık bir yatırım hacmiyle Çin, Arap ülkelerinin en büyük yabancı yatırımcısı olmuştur. Diğer yandan Çin’in bölge ülkelerine silah ihracatının da sürekli olarak arttığı görülmektedir. Suudi Arabistan’ın Çin’den silah ithalatı 2016-2020 yılları arasında yüzde 386 artarken, Birleşik Arap Emirlikleri’nin Çin’den silah ithalatı ise yüzde 169 oranında bir artış göstermiştir.

Ayrıca 15-16 Eylül’de Özbekistan’ın tarihi şehri Semerkant’ta gerçekleşen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesinde Suudi Arabistan ve Katar’ın örgüte diyalog ortağı olarak katılmaları ve Suudi Arabistan’ın diyalog ortaklığı statüsünden gözlemciliğe yükseltilmesi beklentisi de Çin ile olan ilişkilerin uzun vadeli ve sürekli geliştirilebilir bir seviyede ilerletilmesi isteğini ortaya koymaktadır.

Öte yandan Körfez ülkelerinin Çin ile olan bağları güçlendirmek için bu denli istekli hareket etmelerinin temelinde, ana gelir kaynaklarındaki petrol bağımlılıklarını azaltma arzusu yatmaktadır. 2015 yılında ham petrol fiyatlarındaki aşırı düşüş ekonomileri petrole endeksli ülkeleri derinden sarsmış ve toparlanma süreci hem bölge ülkeleri hem de dünyanın geri kalanı için sancılı geçmiştir.

Suudi Arabistan Maliye Bakanlığı’nın yayınladığı verilere göre 2012 yılında petrol geliri tüm gelirlerin içerisinde yüzde 90 seviyesinde iken ekonomisini çeşitlendirme çabaları sonuç vermiş ve günümüzde bu oran yüzde 68’lere düşmüştür.

Buna mukabil olarak Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri de turizm sektörü başta olmak üzere sanayi, tarım ve teknoloji sektörlerine yönelik yatırımlarını artırarak petrol dışı ekonomiyi geliştirmeyi hedeflemektedir. Diğer Körfez ülkelerinden Kuveyt, Bahreyn ve Umman’ın da bu yönde çalışmaları olmakla beraber nakit ihtiyaçları ile ilgili nedenlerden dolayı sürecin daha yavaş ilerlediği görülmektedir.

Çin’in Körfez ve Ortadoğu’yu ekonomik bir pazar olarak değerlendirme isteği, bununla beraber bölge ülkelerinin ekonomilerini çeşitlendirme çabası tarafların ilişkilerini güçlendirmesine zemin oluşturmaktadır.

Çin ve bölge ülkelerinin ilişkilerinin gelişmesi bölgede dışlanmaya başlanan ABD’nin yerini doldurma fırsatını doğururken, Körfez ülkelerinin de dış politikada yeni bir manevra kabiliyeti kazanmasını da beraberinde getirebilecektir.

Türkiye’nin özellikle de son dönemde küresel anlamda önemli bir güç olduğunun kabul gördüğü bir atmosferde bölge ülkeleriyle artan işbirliği ve diyalogunun giderek geliştiği göz önünde bulundurulduğunda önümüzdeki süreç içerisinde Ortadoğu ve Körfez’de, bununla beraber Arap dünyasında da gerçekleşecek yatırımların çok uluslu bir boyut kazanabileceği kuvvetle muhtemel bir hal almıştır.

Diplomatik anlamda elde edilen kazanımlarla beraber ekonomik anlamda da etkili politikalar izleyen Türkiye’nin bölgedeki yatırımlara dahil edilmesi doğu ve batı arasında dengeleyici ve denetleyici bir unsur olacağı gibi küresel ekonomiye de büyük katkı ve fayda sağlayacaktır.