Doğu Anadolu’nun uzakta, sakin ve samimi bir şehri; azimli, kararlı ve yüreği memleketine hizmet etme aşkı ile dolu insanların yaşadığı bir şehir… Bazı yerlerinde hâlâ kar kalkmamış, papatya örtüsü ile bezenmiş, kekik kokuları sarmış, endemik türleriyle, dağlarıyla orada sessizce uyuyan, köylerinin taş evlerinin altından geçerek gidilen bir şehir.

Kuzeyinde Acaristan Özerk Cumhuriyeti, kuzeydoğusunda Gürcistan ve kısmen de Ermenistan, güneydoğu ve güneyinde Kars, güneybatısında Erzurum ve batıda da Artvin illeri ile çevrili bir şehir… Ortasından Kür (Kura) Nehri geçen, yer yer 3.000 m’yi aşan birçok doruğa sahip olan bir şehir. Tarım kültürü olarak halkın büyük çoğunluğu küçük çiftçi olup, hayvancılıkla uğraşan, kekik kokulu meralarıyla olabildiğince yeşil bir şehir…

Ülkemizde doğal şartlarda hayvan yetiştiriciliğinin minyatür hâlini bizlere sunan bir şehir… Yüzölçümünün yüzde 36’sı mera, yüzde 17’si tarıma elverişli alan, yüzde 8’i çayır ve yüzde 10’u orman alanıdır. 378.920 büyükbaş hayvanı, 128.486 küçükbaş hayvanı, 143.263 kazı ve 31.486 arı kolonisine sahip, “et, süt, kaşar peyniri ve bal üretiminin ön planda olduğu bir şehir.”

Ülkemizin en güzel coğrafyasına sahip, doğa turizmine uygun bir şehir… Kafkasya’ya açılan kapımız, enerji hatları, iki kara sınır kapısı ve ipek demir yolu hattına sahip bir şehir... Dış ticaret için bu şehrin mevcut potansiyeline ivme kazandırılıp ticaretin ve esnaflığın öğretilmesi gereken bir şehir.

Şehrin lokomotifliğini âdeta “Ticaret Odası” üstlenmiş. Ticaret Odası; üniversite, kalkınma ajansları, İl Tarım Müdürlüğü, baro, diğer kurumlar ve STK’lar arasına harç, projelere paydaş olmuş. Ülkemiz için burası gerek coğrafi yapısı, gerekse konumu itibarıyla önemli bir şehir. Üniversite bu şehrin yüzünü değiştirmiş, şehrin dinamiğini ve potansiyellerini kurgulamış, harekete geçirip, ivme kazandırmış. Üniversite kampüs içinde kapanıp, yorganı üzerine örtüp kendi işine bakmamış. Kendine bölgesel kalkınmada ayrıca bir misyon yüklemiş. Bal ve süt ürünleri olmak üzere birçok gıda maddesinin analizlerini yapabilen, üreticilerin analiz ihtiyaçlarını karşılayan bir merkez laboratuvarı kurmuş. Dolayısıyla hayvansal üretimde, üniversite bir misyon üstlenmiş. Şüphesiz, böyle bir durum hem şehre hem de ülkemize katma değer sağlayacaktır.

Üniversitelerin önceliği kendi bölgesini kalkındırmaktır. “Üniversiteler bir taraftan bilgi tüketirken diğer taraftan da bilgi yayarlar.” Bu yönüyle “daha çok bilgiyi yayan, halkın kullanımına sunan bir üniversite.” Diğer şehirlerden, dünyadan bilgileri alıp getirip bu şehrin insanına ham madde olarak değil, âdeta pişmiş bir yemek olarak sunmanın yollarını arayan, bunu yapmaya çalışan bir üniversite…

Buzağı ölümleri, kısırlık ve mera hastalıkları, sorunları resmi rakamların üzerinde, Ar-Ge gerektiren konulardır. Bu olaya üniversitenin el atması şarttır! “Dolayısıyla Hayvancılık Araştırma Enstitüsü ve Hayvan Hastanesinin üniversite bünyesine kazandırılması çok önemlidir.” Başta Yükseköğretim Kurulu (YÖK) olmak üzere, Tarım, Hazine ve Maliye, Ticaret Bakanlıkları tarafından bu şehir ve üniversite desteklenmelidir. “Uçsuz bucaksız meralara sahip; suları, yeşilliği bol, her şeyi doğal, üstelik “bir tane bile ilaç bayisi olmayan” kekik kokularıyla donanmış bir alanda, “Hayvancılık Araştırma Enstitüsü” kurulması şehre, bölgeye ve ülkemize kesinlikle değer katacaktır!”

Bu şehre gelmiş iseniz bütün –bilir’lere sahipsiniz demektir. Atatürk silüetini görebilir, Rektör hocayla üniversite kampüsünde tokalaşıp hasbihal edebilirsiniz. Ticaret odasında teklifsiz çay, baro başkanlığında kahve içebilirsiniz. İl tarıma çat kapı gidebilir, rahatlıkla derdinizi anlatabilir, çayınızı içebilir, yemek saati yemeğinizi de yiyebilirsiniz. Bal Festivali’nde bıkana kadar bal yiyebilir, kaşar peyniri çeşitlerinden dostlarınıza gönderebilirsiniz. Kavılca buğdayından yapılmış yufkanın üzerine kaz etini döküp yiyebilirsiniz. Gölde Eskimo usulü balık tutabilir, geleneksel yayla festivalinde saatlerce halay çekebilir, marka olan köyleri görebilir, atlara binebilirsiniz. Âşık şenliklerine katılabilir, çocuklarınızı şehrin özel, el yapımı bebekleriyle büyütebilirsiniz. Bu şehirde tarihi bir yolculuğa çıkabilir; kaleler, kiliseler, manastırlar, şapeller, mağaralar, göller ve nehirler görebilirsiniz. Kalesinden şehre baktığınızda; bu şehir cennette bir köşe diye düşünebilir, Ren Nehri bir, Kür (Kura) Nehri de iki diyebilirsiniz. “Daha sayamadığım birçok –bilir’leri yapabilir, görebilir, sevebilir, bu şehirde huzuru bulup mutlu olabilirsiniz.”

Tüm bunların yanında insana huzur ve mutluluk veren en önemli duygunun yaptıklarımızdan ve kendimizden emin olma duygusu olduğuna inanıyorum. “Ne istediğimizi ve nereye gitmek istediğimizi ne kadar net ve basit olarak tanımlarsak ve o yolda ilerlersek o kadar mutlu oluruz. Kafası karışık, kararsız, beş dakikada bir fikir değiştiren, hep olmadığı yerde olmak isteyen insanlar nelere sahip olursa olsunlar, mutlu olmaları ve yanındakilere mutluluk vermeleri çok zor olacaktır. Çünkü bizi mutlu veya mutsuz eden sahip olduklarımızdan çok, sahip olduklarımıza ilişkin düşünce ve yorumlarımızdır.”

Parayı mutluluk için tek hedef olarak belirleyenlerle ilgili olarak çok sayıda acıklı öykü biliyorum. Bu nedenle hayatı karmaşıklaştırmaya hiç gerek yok. “Hayatın bize en büyük armağanlarından biri, mutlu olma gücünün dış koşullara bağlı olmasından daha çok içimizde olmasıdır.”

Son söz: Kaf Dağı’nın arkasında, “Güneşin Üşüdüğü Yer’’ olarak da anılan; ARDAHAN’da huzur var, mutluluk var, hem de bedava…