Avrupa Birliği, Birleşik Krallık’ın sancılı bir şekilde üyelikten ayrılması sürecinde ciddi bir krizden geçti. “Avrupalılık” ve “Birleşik Avrupa Federasyonu” gibi söylemler/ beklentiler ciddi yara aldı. Birleşik Krallık’ın AB üyeliğinden çıkması (Brexit), başka ülkelerin de üyelikten çıkabileceği söylentilerini gündeme taşıdı. Üye sayısı azalsa da azalmasa da Avrupa Birliği’nin büyülü, eşi benzeri olmayan, sorunlardan uzak bir entegrasyon modeli olduğu algısı örselendi.

Avrupa Birliği, şaşalı dönemini geride bıraktı. Birçok Doğu Avrupa ülkesinin AB üyeliğini almasıyla, daha büyük ve güçlü bir yapı olması beklenen AB, coğrafi olarak genişlediği kadar daha kırılgan bir yapı hâline geldi. Macaristan ve Polonya’nın son yıllarda AB içerisinde sebep olduğu siyasi tartışmalar, AB’nin geleceğinin pek de parlak olmadığı yönündeki iddiaları güçlendirdi. Son olarak Polonya’da Anayasa Mahkemesinin aldığı bir karar, AB’yi diğer entegrasyon modellerinden ayrı kılan, AB için ayırt edici özellik olarak kabul edilen bazı noktalarda ciddi sıkıntılar yaşanacağını gösterdi.

Polonya Anayasa Mahkemesi, Avrupa Birliği anlaşmalarındaki bazı maddelerin ülkenin anayasasına aykırı olduğuna hükmetti. Polonya, uzun zamandır AB zirvelerinde hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı gibi hususlarda sert şekilde eleştiriliyordu. Polonya hükümeti, AB’nin eleştirilerde dozu aştığını ve artık Polonya’nın iç işlerine karıştığı yönünde tepki gösteriyordu. Anayasa Mahkemesinin kararı, AB’ye “iç işlerimize karışamazsınız” demekle kalmıyor ve AB’ye yetki devri ve egemenlik paylaşımı konularında AB’nin temel ilkelerine karşı çıkıyor. Polonya hükümeti, AB’nin “hukukun üstünlüğü” çerçevesinde yönelttiği eleştirileri, Polonya’nın yargı bağımsızlığına müdahale olarak nitelendiriyor. Belki de ilk kez Brüksel, bir üyesinin bu derece sert eleştirileri ile karşı karşıya. Polonya halkı ise bir mevcudiyetle iktidarda olan Hukuk ve Adalet Partisine (PiS) verdiği güçlü destekle, AB’nin “dayatmalarına” âdeta kafa tutuyor.

Polonya’da yaşanan son gelişmeler Brexit’ten mülhem bir şekilde “Polexit” ihtimalini gündeme getirdi. AB’nin temel ilkelerine uygun davranmamakla eleştirilen Polonya’nın AB’den ayrılması ihtimali artık sıkça konuşulur oldu. AB-Polonya gerginliği, ister istemez AB bütünleşmesine soğuk bakan kitleyi güçlendirmeye başladı.

Zaten AB Komisyonu’nun “Hukukun Üstünlüğü 2021” adlı raporun, Polonya’nın yargı bağımsızlığının tehdit altında olduğu ifade edilmişti. AB, söz konusu mahkeme kararından sonra eleştirilerini daha da sertleştirdi. Örneğin, Avrupa Komisyonunun Adaletten Sorumlu Üyesi Reynders, Polonya’nın AB hukukunun üstünlüğüne karşı aldığı karara tüm araçlarla cevap vereceğini ifade etti. Avrupa Parlamentosu Başkanı David Sassoli ise “Polonya’da alınan bu karar sonuçsuz kalamaz. AB hukukunun önceliği tartışılmaz olmalıdır. Bunu ihlal etmek, Birliğimizin kurucu ilkelerinden birine meydan okumak anlamına gelir” şeklinde bir açıklama yaptı.

Varşova ise bekleneceği üzere bu eleştirileri “ulusal egemenliğe müdahale” şeklinde yorumlayarak, kabul etmediğini ve etmeyeceğini gösterdi. Polonya’nın bağımsızlığı konusunda ısrarcı bir politika izleyen PiS’in aralarında bulunduğu Avrupa Muhafazakârlar ve Reformistler grubu, “AB’nin demokratik bir üye devlette yargıçların nasıl atandığına karışmaya yasal hakkı yoktur” açıklamasında bulunarak, Brüksel’in ulusal karar alma süreçlerine karışmasının ancak belli bir noktaya kadar olabileceğini, AB’nin her şeyi düzenlemeye kalkmasına müsaade edilemeyeceğini duyurdu.

Bu tartışmalar, AB’deki huzursuzluğu ve bölünmüşlüğü ister istemez körükleyecektir. Polonya ile birlikte zaten eleştirilerin odağında olan Macaristan’ın da benzer sorunlarla yüzleştiği dikkate alınırsa, AB’nin doğu kanadından kopacak ülkelerin gündeme gelmesi şaşırtıcı olmayacak. Polexit’ten sonra, “Hunexit” ve belki başka çıkışlar söz konusu olabilecek. Belli ki AB, fazla büyümenin ve derinleşmenin handikaplarını yaşamaya başlamış. Dolayısıyla, AB’de yeni krizler kapıda bekliyor gibi görünüyor.