Büyükşehir belediyeleri, Tarım Bakanlığı ve tüm paydaşlarımızla beraber ortak dileğimiz “kimde kaynak varsa tarıma aktarsın” olmalıdır. Dolayısıyla niş ürünlerde ve yatırım maliyetinin yüksek olduğu üretim alanlarında bir sektör oluşturmak için kamu eliyle yatırımların teşvik edilmesi dönem dönem ihtiyaç olabilir. Örneğin Ankara’mızın Beypazarı ilçesinde termal seracılığı yaygınlaştırmak isteğini düşünelim. Orada bir kümelenme oluşturabilir daha sonra yatırımcı çekebilir. Kamu eliyle bir yerde cazip bölge oluşturulması önemli etkiler yaratabilir.

Peki büyükşehir belediyeleri için genel olarak sertifikalı buğday, fidan ve yem bitkileri üretimini artırmak hedef mi olmalı?

Hep Ankara Büyükşehir Belediyesine yükleniyorum gibi bir düşünce olmasın.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi: Neden sertifikalı fidan dağıtıyorsun?

İzmir Büyükşehir Belediyesi: Neden sertifikalı tohum dağıtıyorsun?

Balıkesir Büyükşehir Belediyesi: Neden yüksek tünel sera kuruyorsun?

Kayseri Büyükşehir Belediyesi: Neden yem bitkileri tohumu dağıtıyorsun?

Büyükşehir belediyeleri olarak buralara mı girilmesi gerekiyor yoksa kısıtlı bütçe ile daha çok etki yaratacak işlere mi girişilmesi gerekiyor?

Tarım Bakanlığının yapamadığı, yapmakta zorlandığı alanlara odaklanılsa ve oralara omuz verilse nasıl olur? Üretimi artırmaya yönelik Tarım Bakanlığının politikaları çok açık ve net. Sertifikalı tohum kullanımını artırmak için desteğini sürdürüyor. Sertifikalı fidan aynı şekilde. Tarım Bakanlığı bu ve benzeri kalemlerde bir sürü iş yapıyor! Bence bunları siz bırakın! Tarım Bakanlığının hareket etmekte zorlandığı ama belediyelerin daha hızlı aksiyon alacağı alanların tespit edilmesi ve o noktalara yönlenmesi gerekir. Örneğin büyükşehir belediyeleri olarak kent tarımını acilen gündeminize almalısınız. Dünyada kent tarımı diye bir olgu var, kabul edin veya etmeyin!

Reklam kokan hareketleri bir kenara bırakalım. Şu dönemde herkesin etkili işler yapması gerekiyor. Tarım ürünlerindeki fiyat artışları herkesin gündeminde malum. Gıda tedarik zinciri kaynaklı fiyat artışları sorgulanıyor. Bu etkiyi azaltmak için yeni yaklaşımlar geliştirilebilir.

Anadolu’daki küçük aile işletmelerinden ve onların oluşturduğu kooperatiflerden ve birliklerden tedarik yapmayı neden düşünmüyorsunuz?

Üretim yaparak çiftçilerle ya da üretimi artırmak için Tarım Bakanlığıyla yarışmanıza gerek yok. Sizin önceliğiniz üretim olmamalı! Önceliğiniz Anadolu’da tarımsal üretim yapan ya da İstanbul’un, Ankara’nın, İzmir’in, Balıkesir’in Trabzon’un, Konya’nın çeperinde, hinterlandında, Trakya’da, Marmara’da, İç Anadolu’da, Edirne’deki, Yozgat’taki, Kars’taki ürünlerini hak ettiği fiyattan satamayan çiftçilerin yarasına derman olmak olsun. Büyükşehir belediyelerinin önceliği bu olmalı.

Tabii ki ülke olarak tarımsal arzı artırmamız gerekiyor, kent merkezleri buna farklı projeler ile destek olabilir. Teknoloji kullanımının yoğun olduğu dikey sera girişimciliği teşvik edilebilir ya da sanayi bölgelerinde simbiyotik üretim koşulları oluşturabilir. Konya Şeker dünyaya örnek olabilecek tesisler kurdu Çumra tesislerinde. Örneğin sanayinin ısı çıktısının tarımsal üretimde girdi olarak kullanıldığı üretim modelleri oluşturulabilir.

Kent tarımı, hane halkı ve girişimcilik boyutuyla ikiye ayrılıyor. Girişimcilik boyutuna büyükşehir belediyeleri önayak olabilirler. Stratejilerini buna göre oluşturabilirler. Bunların hiçbirisi bizim genel üreticimize zarar vermez. Üretim fazlalığı olduğu zaman da ihracat stratejisini konuşuruz. Bu defa da üretim fazlasını ihraç ederiz. Arzın artması hiçbir zaman negatif olarak değerlendirilmemeli ve büyükşehir belediyeleri de arza katkı verebilir ancak önceliklendirmeye dikkat ederek projeler geliştirmeli.

Belediyeler ortak hareket ederek ülke tarımına önemli katkı sağlayabilirler. Tarımsal alanda göle maya çalınıyor, tutturan yerler büyüyecek ve kooperatifleşme çatısı altında sürekli üretim olacak, pazarlama doğru yapıldığında da çiftçinin cebine daha fazla para girecektir.

Son söz: Büyükşehir belediyeleri, Tarım Bakanlığıyla yarışmamalı, Bakanlığın dokunamadığı yerlere dokunarak farkındalık oluşturmalıdır. Önemli olan, çiftçilerin örgütlenip üretimi birleştirerek pazarda güçlü olmasıdır. Aksi durumda “aracıyı yemediğimiz sürece ülkemizde ucuz bir şey yemeyeceğimiz bir gerçektir.” Aracı yüzde 300 kazanmayacak, çiftçiye yaslanmayacak, çiftçi borçlandırarak üretim yaptırılmayacak.