Yakın zamanda 3 Mayıs Milliyetçiler Günü’nü geçirdik. Bu kapsamda Atatürk de diyor ki, “Türklük esastır. Bu mevcudiyeti tarih içinde araştırmak, birbirini izleyen bir tarih zinciri içinde tespit edilecek Türk medeniyeti ile övünmek yerinde olur. Fakat bu övünmeye layık olmak için çalışmak lazımdır.Peki, çalışmak yeter mi?

Nuri Killigil, Nuri Demirağ, Vecihi Hürkuş ve Şakir Zümre, Devrim, merhum Aselsan mühendisleri, merhum Isparta uçak kazası akademisyenleri… Bunların ortak noktası nedir? Anlatabilmişimdir diye düşünüyorum. Birinden örnek verelim. Nuri Demirağ ürettiği uçakları zamanında teslim edemediği bahanesiyle ihalesi iptal edilmiş, ürettiği uçakları yurt dışına satması da engellenerek alaşağı edilmeye çalışılmıştır. Bunu yapan güç de o zamanın ülke yönetimidir.

Bugünlerde de, Selçuk Bayraktar şahsında Türkiye’nin İHA’ları ve yerli-milli atılımı ile bir hesaplaşma görülüyor. Bu, buz dağının sadece görünen kısmıdır. On yıllardır, onlarca girişimci, yolun başında, yolun ortasında ya da başarmışken saf dışı bırakılmıştır. Bu isimsizleri saf dışı bırakmak için kılıflar hazırdır.

Bunun adı, bazen serbest ticaret anlaşmaları, bazen uluslararası standartlara uyum, bazen serbest piyasa ekonomisini yanlış anlayan ihale kanunları, bazen kumpaslar, bazen yoz görevlilerin beklentileri, bazen acilen bugün lazım diyen makamlar, bazen de bugünkü gibi siyasileştirme olur.

Bu yazı elbette Bayraktar özelinde alınmamalıdır. Burada mesele, isimli ve isimsiz binlerce vatan sevdalısının neredeyse yüz yıldır itilmeye çalışıldığı, sonuçta saf dışı bırakma diyebileceğimiz tarihin tekrarına ışık tutmaktır. Bize düşen “doğruya, doğru olsa da doğru demeyeceklerini” belirten Y-CHP ve yancısı muhalefet zihniyetine karşı, her şartta, ismi ne olursa olsun, vatan sevdalılarının yalnız olmadıklarını göstermektir.

Eğer bunu yapmazsak, bugün üretilmiş olan başka herhangi bir şey, örneğin bir solunum makinesi, yarın kolayca kötü diye nitelenebilir. Daha ucuz diye ya da hiç kullanmayacağınız bir başka yabancı ürünün özelliği şartnameye yazılarak, yerli üreticiler saf dışı bırakılabilir. Ya da Marshall yardımına benzer şekilde, DSÖ, IMF ya da Çinliler çıkıp, “sıfır faizli kredi veriyoruz, ama şu standarda uygun, şu marka mallarda ya da şu marka aşılarda harcayacaksınız” diyebilir, onu üretmek için emek verenlerin tüm ARGE’si çöpe gider.

Yani, çalışmak yetmez. Savunmak, savunulmak da gerekir. Bunu da en başta, kim olduğuna bakmaksızın “doğruya doğru diyebilen”, vatanseverlerin arkasında durabilen, Allah rızası gözeten milliyetçilerden bekleyeceğiz.

Sağlıcakla kalın.