İklim kendi değişkenliği ve salınımları olan, doğal bir fenomendir. Zamana ve alana bağlı olarak değişkenlik gösterebilmektedir. Bu değişkenlik binlerce, on binlerce hatta yüz binlerce yıllık döngüler şeklinde oluşabilmektedir. Tüm dünyayı etkileyen küresel iklim değişikliği, ülkemizde de etkisini hissettirmektedir. İklim değişikliğine bağlı olarak yağış rejimlerinde, yüzey suyu sıcaklığında buna bağlı olarak suyun buharlaşma miktarında değişiklikler olmaktadır.

Diğer taraftan gıda üretiminin üçte ikisi sulu tarımdan elde edilmekte ve bu durum sulu tarımın gıda güvenliği açısından da önemini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla gıda güvenliğinin, su güvenliğinden ayrı düşünülmesi olanaksızdır.

Gıda güvenliğinin sigortası sulamadır. Dolayısıyla uzmanlar sulama, enerji, gıda ve iklim değişikliği ilişkilerinin iyi bilinmesi ve doğru kurgulanması gerektiğini söylüyor.

SULAMA

Ankara Ün. Zir. Fak. Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Em. Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Süleyman Kodal’ın açıklaması:

“Kuru tarımdan sulu tarıma geçişte verim artışı değil; gelir artışı dikkate alınmalıdır.” Sulama, tarımsal üretimde diğer girdilerin etkinliğini arttıran ve üretimde kararlılığı sağlayan tedbirlerden biridir. Kuru tarımda daha doğru ifade ile (yağış rejimine dayalı tarımda) yetiştirilebilecek bitkiler çok sınırlı, verim çok düşüktür. Sulu tarımda ise yörenin agroekolojik koşullarına göre çok sayıda bitki yetiştirilir, verim yüksektir. Sulu tarımda teknoloji kullanımı ile verim ve gelir kat kat arttırılabilir (örneğin seracılık teknikleri). Bu nedenle gelir artışı DSİ sulama şebekelerinde, Türkiye genelinde ortalamanın 5 katıdır. GAP’taki bir sulama birliğinde yapılan çalışmada; sulama zaman planlaması ve optimum bitki deseni yapıldığında, kuru tarım işletmesine göre sulu tarım işletmesinde gelir artışı 23 kat olarak hesaplanmıştır. Antalya yöresinde açıkta ve serada üretim yapan ve Avrupa pazarlarının talep ettiği sebze, meyve ile aşılı fide ve tohum üretimi yapan bir işletmenin geliri ise yakınındaki kuru tarım işletmesinin gelirinin 630 katı olarak belirlenmiştir.

Bu sonuçlar sulu tarımın bilimsel esaslara uygun yapıldığında/yapılabildiğinde, çok yüksek gelir sağlayabileceğini göstermektedir.

“Suyun kısıtlı olduğu yerlerde, iklim de uygunsa sera tarımı yaygınlaştırılmalıdır”. Suyun kısıtlı ve iklimin uygun olduğu yerlerde, çiftçilerin sera sahibi olabilmesi için hibe destekli teşvik sistemleri, sera tarımı uygulamasına yönlendirilmelidir. Çünkü açıkta domates üretiminde bir dekar alanda bir metreküp su için net üretim geliri (birim alan, birim su geliri); 8 TL iken, cam veya plastik serada bu değer 70 TL civarında olup, açıkta üretim net gelirinin 8-9 katıdır.

ENERJİ

Gazi Ün. Enerji Sistemleri Mühendisliği Bölüm Başkanı, Prof. Dr. Mustafa İlbaş’ın açıklaması: “Ülkemiz, yenilenebilir enerji kaynakları bakımından iyi durumdadır. Bu enerji kaynakları, yerli enerji teknolojisi ile değerlendirmelidir.” Sulamada su tasarrufu yapılması durumunda, tasarruf edilen suyla daha fazla enerji üretilebilecektir. Gerek basınçlı sulama sistemlerinin uygulanması, gerekse sulama suyunun üst kotlara basılabilmesi için enerjiye ihtiyaç vardır. Dolayısıyla sulama ve enerji ayrılmaz iki bileşendir.

Ülkemizin zengin kaynaklarla, büyük ithalatçı ülkeler arasındaki stratejik konumu, büyük avantaj sağlamaktadır. Bu avantaj iyi değerlendirilmelidir. Bu kapsamda Rusya’ya bağımlılık, re-export hakkı olmayan anlaşmalar, pahalı gaz, depolama yetersizliği vb. konular daha etkin ele alınmalıdır. Enerji hatları yeni ortak projelerle desteklenmeli, hatlardan; geçiş geliri, anlaşma koşullarına bağlı olarak, liman gelirleri vb. müteahhitlik gelirleri arttırılmalı, ayrıca istihdam oluşturma gibi yararlar sağlanmaya devam edilmelidir.

“Enerji sektörü, stratejik bir sektördür”. Enerji, devletin kontrol ve koordinasyonunda olmalı ve bir devlet politikası olarak devam etmelidir. 48.000 MW’lık rüzgâr enerjisi potansiyeli lisansları hayata geçirilerek değerlendirilmeli, 80 milyar dolarlık pazar için yerli rüzgâr enerjisi sanayisi kurulmalıdır. Güneş ısı ve elektrik potansiyeli (yılda 1400 kwh/m2), kullanılmayan 10.000 MW’lık hidrolik potansiyel değerlendirilmelidir.

GIDA GÜVENLİĞİ

Ankara Ün. Mühendislik Fak. Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Nevzat Artık’ın açıklaması:

“İklim değişikliği kaynaklı kuraklık ve çoraklaşmanın, ülkemizin gıda güvencesini olumsuz yönde etkilemesi beklenmektedir.” Küresel iklim değişikliğinin ülkemize yansımaları, Orta Anadolu ve güney bölgelerimizde çoraklaşmaya ve dolayısıyla tarım alanlarında verim ve üretim azalmalarına yol açacaktır. Yılda 1.500 metreküp su tüketimi olanağı olan ülkemiz, şu anda kuraklık nedeniyle 1.100 metreküp düzeyinde su ile yetinmek zorunda kalacaktır. Dolayısıyla ülkemizin gıda güvencesini olumsuz yönde etkilemesi beklenmektedir. İklim değişikliğinin gıda güvencesine etkilerini en aza indirmek amacıyla bakanlıklar, kamu kuruluşları, STK’lar, üniversiteler ve araştırma enstitülerinin yürüttüğü birçok proje bulunmaktadır.

“İklim değişikliğinin tarımda yaratacağı olumsuz etkilerin azaltılması ve önlenmesi için uyum çalışmalarının hızlandırılması gereklidir”. Ülkemizde iklim değişikliğinin tarıma etkisi konusunda yapılan çalışmalar, verimde azalma ile kuraklık, sel gibi olağan dışı/ekstrem meteorolojik olayların artması sonucu ürün kayıplarında artışa ve neticede gıda güvencesinin tehlikeye gireceğine işaret etmektedir. Gelecek yıllarda iklimle birlikte en fazla konuşulacak konu, su kirliliği ve gıda güvenliği olacaktır. Dolayısıyla tüm tüketiciler su tüketiminde dikkatli davranmalıdır.

İKLİM

Onsekiz Mart Ün. Ziraat Fak. Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Öğretim Üyesi, Doç. Dr. İsmail Taş’ın açıklaması:

“İklimdeki değişkenlik, tarımsal üretim yapılan alanda, üretilen ürünlerin çeşitliliğinde ve üretim miktarında değişkenliğe neden olmaktadır.” Tarihi kayıtlar incelendiğinde büyük göçlerin ve insanlık dramlarının yaşandığı durumların temel nedeni, iklim değişkenliğidir. Dünya nüfusunun besin ihtiyacının karşılanması için daha çok bitkisel ve hayvansal üretim yapmak demek, daha çok sulama suyu demektir. Hâlihazırda yetersiz olan temiz su kaynakları, antropojenik-insan kaynaklı etmenler nedeniyle hızla kirlenmektedir. Suyun kirlenmesi demek, tüm doğanın kirlenmesi demektir.

“Dünya genelinde kaynaklar insanlık tarafından kirletilmekte, tahrip edilmekte ve hatta yok etme seviyesinde sömürülmektedir. Dolayısıyla gelecekte meydana gelecek doğal afetler çok daha ağır sonuçlar ortaya çıkaracak, karşılaşacağımız kuraklıklar, çok daha şiddetli ve uzun süreli olacaktır.” Atmosferde meydana gelen değişiklikler süper hücre sistemleri oluşmakta ve buna bağlı olaraktan aşırı hava olayları meydana gelmektedir. Doğanın tahrip edilip ekolojinin bozulduğu yerlerde meydana gelen aşırı hava olayları, çok daha ağır sonuçlar doğurmaktadır. Gözlemlere göre başta kuraklık ve taşkınlar olmak üzere doğal afetlerdeki şiddet artışının en önemli nedeni, doğrudan ya da dolaylı olarak insanlığın doğaya yaptığı yanlış müdahalelerdir.

Uzman görüşlerinden sonra son söz: Geleceğini düşün, suyunu koru!..