Ülkemiz kıyılar hariç genelde yüksek bir ülkedir, ortalama yükseltisi yer yer 1100 m’den fazladır. Deniz seviyesi ile 500 m arasında kalan alçak alanları yaklaşık yüzde 17,5 ve 1000 m’den daha yüksek alanlarının, ülkemiz yüzölçümünün yüzde 55’inden fazlasını meydana getirmesi iklim koşulları üzerinde önemli etkiler yapmaktadır.

Bugünün iklim koşulları dikkate alındığında ülkemizde küresel iklim değişikliğinin etkileri “su kaynaklarının azalması, kuraklık, sıcak hava dalgaları, sellerdeki artış ve tarımda verimliliğin düşmesi” olarak kendini göstermektedir.

Bunların sonucunda kuraklık, yukarıda sayılan etmenlerin neticesinde ülkemizde yaşanan ve önümüzdeki yıllarda da şiddetlenerek artacağı Ü düşünülen iklim olaylarının en olumsuz sonucudur. Kuraklık, sonuçları itibarıyla insanoğlunun geleceğini tehdit eden en önemli küresel ve bölgesel çevre sorunlarının başında gelmektedir.

Peki, nedir bu kuraklık? “Azalan yağışlar nedeniyle oluşan, normal ve tekrarlayan bir iklim olayı” veya “hidrolojik dengenin bozulmasına sebep olan doğal olay” da diyebiliriz.

Kuraklık kimi zamanlarda bir ülkenin tümünde ciddi ekonomik, sosyal ve çevresel etkilere yol açabilir. Tüm iklim kuşaklarında görülebilir ancak, “hassasiyeti, şiddeti, süresi ve etki alanı gibi nitelikleri ve etkilenme derecesi” ile büyük farklılıklar gösterebilir. “Biz kuraklığı başlangıç ve bitişinin belirsiz oluşu, katlanarak artması, aynı anda birden fazla kaynağa etki etmesi ve ekonomik boyutunun yüksek olması” gibi özelliklerinden de ayırabiliriz.

Bu kadar etkiye sahip kuraklığın üç belirgin tipinin var olduğu kabul edilir. Meteorolojik, genellikle bölgeseldir ve kuraklık periyotları genellikle, belirlenen eşik değerlerinin altında yağışlı olan günlerin sayısıdır.” Tarımsal, “bitkinin kök bölgesinde, büyüyüp gelişmesi için yeterli nem bulunmamasıdır.” Hidrolojik, “uzun süre devam eden yağış eksikliği neticesinde ortaya çıkan yeryüzü ve yer altı sularındaki azalmadır.” Literatürde olmayan bir tipini de ben eklemek istiyorum. Dördüncüsü olarak “Ekonomik kuraklık.”

Ekonomik kuraklık, “pandemi, gıda tedariki, gıda zinciri, erişebilirlik vs. sebeplerle; ülkesel boyutta “tarladan sofraya, çiftçi-üreticiden tüketiciye uzanan bu süreçte alım ve tüketim gücünün düşmesi, cüzdanların âdeta çoraklaşmasıdır.” Kısaca “ekonomide yaşanan kısır döngüdür.”

Çiftçinin-üreticinin ve tüketicinin iradesini kısmen de olsa ele geçirmeyi başararak temel tüketim maddelerinde başta gıda fiyatları olmak üzere ciddi oranda insafsızca zam üstüne zam yapılarak, dolayısıyla marketlerde, esnaflarda ve bayilerde birçok ürün dövizdeki dalgalanmalardan etkilenmemesine rağmen sanki etkileniyormuş gibi, neredeyse “haftada bir etiket değiştirilip, ekstra zamlı satılıyor.” Zamları ne döviz artışı, ne de enflasyonla açıklayabilirsiniz! “Olsa olsa kuraklıktır(!) Hem de ekonomik kuraklık!” Geçelim zorunlu ihtiyaçlarımızı, pandemi öncesi alınan bir çikolata 90 kuruş iken şimdi bir yerde 1.25 kuruş, başka bir yerde 1.50 kuruş. Olsa olsa kuraklıktır buna sebep(?) “Bu kadar fırsatçılık olmaz. Yazıktır! Günahtır!” Sonradan çıkıp zarar ediyoruz pozları… “Haklısınız zarar ediyorsunuz ama kârdan (?)” Üretim girdilerinden DAP gübresinin ton fiyatı 6.300 TL oldu. Pes artık! Fırsatçılığın bu kadarı! Sebep ya döviz artışı ya da enflasyondur, bunlar olmazsa da kuraklıktır(!) Tabii ki yerseniz!

İnsanlarımız kimi zaman, söylenen şeyleri de istedikleri gibi algılıyor ya da algılamamayı yeğliyorlar maalesef. Sanki bütün esnaf el birliği yapmış “pidecisinden köftecisine, ayakkabıcısından overlokçusuna, hatta gübre satıcısı veya ilaç bayisi vs. pandemi sürecinde çalışamadığı ya da iş yeri kapalı olduğu zamanlardaki yapamadığı kârı hemen yapma peşinde.”

Ne oluyor size? Söyler misiniz neyin peşindesiniz?

Görüyoruz ki, doğal bir olay olan kuraklığın etkileri iklim değişikliği ve özellikle insan faaliyetleriyle daha da şiddetli hâle gelmektedir. “Kuraklığın kronik bir sorun hâline gelmemesi için su kaynaklarının hem yağışlı hem de kurak dönemlerde iyi yönetilmesi gereklidir.” Ekonomik kuraklıkta ise “insanların hem iyi yönetilmesi hem de kanaatkâr olması gerekir.”

Son söz: Deve kuşuna “uç” demişler, “ben deveyim” demiş. O zaman “koş” demişler, “ben kuşum” demiş. Kısacası herkes işine geldiği gibi…

Kalın sağlıcakla…