Bir önceki makalemde, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Türkiye karşıtı açıklamalarına ve dayanaksız ithamlarına değinmiş ve bu hasmâne tutumun altında yatan sebepleri irdelemiştim. Bu sebeplerden birinin Libya, bir diğerinin Doğu Akdeniz’de hâkimiyet yarışı olduğunu belirtmiştim. ABD’li Bloomberg’te yayınlanan bir makale de aynı görüşleri dile getirdi. Buna benzer ifadeleri başka kaynaklarda da görmek mümkün.

“Türkiye Macron’un hayallerini suya düşürdü” başlıklı yazı “Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Türkiye’ye esip gürlemesinin, Libya’da BM tarafından tanınan Trablus hükümetine karşı, ülkenin doğusundaki gayrimeşru silahlı güçlerin lideri ve bir savaş şüphelisi olan Halife Hafter’i meşru kılmak için uğraşan Fransa’nın Libya’daki kusurlarını örtmek ve Doğu Akdeniz’deki enerji hakları rekabetiyle ilgili olduğunu” savunuyor. Bu görüşlere itiraz etmek mümkün değil. Zira Macron’un Türkiye’ye karşı artan husumetinin Libya ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin Fransa’yı gölgede bırakması ile çok yakından ilgili olduğu tartışmasız bir gerçek.

Libya ve Doğu Akdeniz odaklı dış politika gerekçelerinin yanı sıra, iç siyasette geçirdiği zor günler de Türkiye’ye karşı Macron’un sesini yükseltmesine sebep oluyor. Son olarak, geçen hafta sonu yapılan yerel seçimlerde Macron’un kurucusu olduğu Cumhuriyet Yürüyüşü Hareketi (LREM), Paris, Marsilya ve Lyon gibi büyükşehirlerde seçimi kazanamayarak ağır bir mağlubiyet aldı. Macron’un kayba uğraması da Macron’un siyasî geleceğinin pek parlak olmayabileceğine işaret ediyor.

Bununla birlikte Macron’un partisinden 2017’de milletvekili seçilen, yerel seçimlerde de belediye başkanlığı için aday olan Sonia Krimi’den de bahsetmek gerek. NATO Parlamenter Asamblesinin Nisan 2019’da Antalya’da yapılan toplantısında sözde Ermeni soykırımından hareketle Türkiye’ye yersiz eleştirilerde bulunan Krimi, Mevlüt Çavuşoğlu ile girdiği tartışma ile hatırlanıyor. Macron’un zihniyetini paylaşan ve Türkiye karşıtı çıkışlarıyla tanınan Tunus asıllı Krimi’nin sadece yüzde 8 oy alarak hezimete uğraması, Macron tarafından iyi analiz edilmeli. Bu hezimet, Macron’un yüzleştiği zorlukları Türkiye ile çatışarak aşmayı düşünmekten vazgeçmesi gerektiğine dair bir uyarı olarak görülmeli.

Avrupa’da ırkçılık karşıtlığının yükselişe geçtiği, sömürgeci geçmişin eleştirildiği bir dönemde, başka milletleri hâkir görmenin, başka ülkelere tepeden bakmanın Macron’a bir faydasının olmayacağı ortada. ABD’de polis şiddetiyle öldürülen Floyd’un vakasının tetiklediği ırkçılık karşıtlığı özellikle Fransa’da tesirini hissettirdi. Bunda Fransa’nın zalim sömürgeci geçmişinin önemli payı oldu. Benzer bir şekilde kanlı bir sömürgecilik geçmişi olan Belçika’da bir belediye, sömürgecilik döneminin önde gelen ismi Kral 2. Leopold’ün heykelini belediye yerleşkesinden kaldırmak zorunda kaldı. Böylesi bir süreçten geçilirken, Fransa’nın savaş ve insanlık suçları işleyen Hafter’i meşrulaştırmaya çalışıp ona destek çıkarken; Türkiye’yi Libya’da gayrimeşru bir güçmüş gibi göstermeye kalkışmasının Macron’a ve Fransa’ya hiçbir fayda sağlamayacağı kesin.

Macron’un Türkiye karşıtlığını arttırması, elbette sadece kibirden kaynaklanmıyor. Türkiye Afrika’da yıkan, bozan, sömüren bir ülke olarak değil, aksine yapan ve onaran bir güç olarak belirdikçe, Fransa’nın Libya ve diğer Afrika ülkelerindeki karanlık geçmişi daha net bir şekilde açığa çıkıyor. Bu durum, Fransa’nın suçluluk duygusunu arttırırken, Türkiye-Libya ilişkilerinin tüm Afrika’ya örnek teşkil edip bölgedeki Fransa’nın nüfuzunu örseleyebilmesi ihtimali ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, Türkiye’nin bölgedeki artan etkisi Fransa’nın sömürü düzenini tehdit eder hâle geliyor. Bunu açıkça dile getiremeyen Macron ve Krimi gibiler de çareyi Türkiye’nin itibarını zedelemek için karalama kampanyalarında görüyor. Ancak, yerel seçimde kaybeden Krimi’nin akıbetini gelecek Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Macron’un da yaşaması ihtimali her geçen gün artıyor.