Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin, 8 Ocak’ta Libya’daki tüm taraflara ateşkes çağrısı yapmış, hem Ulusal Mutabakat Hükûmeti (UMH) hem de Hafter güçlerinin kabul etmesiyle ateşkes 12 Ocak’ta yürürlüğe girmişti. Türkiye, Libya’da çatışmaların sona erdirilmesi ve kalıcı barışı temin etmek üzere siyasî sürecin hayata geçirilmesi için yoğun çaba harcamaya devam ediyor.

Ateşkesin kalıcı hâle gelmesinin zaruretine inanarak Libya’da aktif rol üstlenen Türkiye ve Rusya’nın öncülüğünde pazartesi günü Moskova’da bir araya gelen heyetler, “süresiz ateşkes” sağlamak amacıyla bir taslak metin oluşturuldu. Taslak metin, ülkedeki tek meşrû otorite olan UMH tarafından imzalanarak Türk heyetine teslim edildi. General Hafter’in de mutabakatı salı günü imzalaması bekleniyordu ancak Hafter barışı değil savaşı tercih etti.

Kendi ülkesini savaş alanına çeviren Hafter’in barış için masaya oturmasının, otursa bile bunu imzalamasının kolay olmayacağı malum. Nitekim, Türkiye’ye muhasım ülkelerin desteğini almakla Libya’da meşru hükümeti yıkabileceği zannına kapılan Hafter, çatışmaların sona erdirilmesi için adım atmaktan imtina etti. Salı gecesi, Hafter yanlısı Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih, “ateşkesin sona erdiğini ve savaşın devam edeceğini” duyurdu.

Yerel basına konuşan Akile Salih’in açıklamalarında Türkiye açısından dikkat çeken bir husus vardı. Trablus’taki çatışmalarda başarı elde edememelerine dair açıklamalarda bulunan Salih, “Türkiye’nin müdahalesi, Trablus’un geri alınması savaşında sonuç elde etmemizi geciktirdi” ifadelerini kullanmak suretiyle Türkiye’nin mevcudiyetinin Hafter için işleri zorlaştırdığını ikrar etti. Türkiye’nin varlığının barışı değil de savaşı tercih edenlere zarar veriyor olması, Türkiye’nin orada barış için bulunduğunun da bir göstergesi olarak kabul edilmeli.

Libya’da bundan sonrasının nasıl şekilleneceği, hafta sonu Berlin’de gerçekleştirilecek konferans ile ortaya çıkacak gibi görünüyor. Alman Başbakanı Merkel, Türkiye ve Rusya’nın yanı sıra ABD, İngiltere, Fransa, Çin, BAE, Kongo, İtalya, Mısır, Cezayir olmak üzere 11 ülkenin devlet ve hükümet başkanlarını Berlin’e davet etmiş durumda. Konferansta Türkiye ve Rusya ile birlikte ABD ve Avrupa ülkelerinin ateşkes imzalanması yönünde baskıda bulunmaları bekleniyor.

Berlin Konferansı, ateşkese imza atmayan Hafter’in belki de son şansı olacak. Zira Hafter, Libya’nın meşru yönetimine ve dost Libya halkına yönelik saldırılarını sürdürmeye kalkışırsa buna Türkiye’nin seyirci kalmayacağı ve Hafter üzerindeki baskısını arttıracağı kesin. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TBMM Grup konuşmasında “Saldırılarını sürdürmesi hâlinde, darbeci Hafter’e hak ettiği dersi vermekten de asla geri durmayacağız” şeklindeki ifadeleri, Türkiye’nin kararlılığının en üst makamdan teyit edilmesi anlamına geliyor. Hafter bu sözlerin blöf olma. dığını, Türkiye’nin uyarılarının hafife alınmaması gerektiğini ve Ankara’nın diplomasinin bittiği yerde askerî gücüne başvurmaktan da çekinmeyeceğini Suriye örneğinden görüp anlamış olsa gerek.

Hafter geldiği bu yol ayrımında, “Libya’da barışa destek olma” ile “kendisini yok etme” arasında bir tercih yapmak durumumda. Berlin Konferansı, Hafter’in hayalperestlikten ve hasmâne tavırlardan vazgeçerek barış için sorumluluk almasını sağlamak için iyi bir fırsat. Hafter vakit çok geç olmadan aklıselime mi dönecek yoksa Türkiye gibi Libya’yı korumakta son derece kararlı bir ülkeye kafa tutmanın ağır faturasını mı ödeyecek, yakında göreceğiz.