Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 47. yıl dönümünde KKTC’ye büyük bir heyetle çıkarma yapıldı. Cumhur İttifakı’nın liderleri, beraberindeki üst düzey zevatla KKTC’ye giderek Yunan/ Rum ikilisinin yanı sıra AB’ye önemli bir mesaj verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarında verdiği mesajlar, AB liderlerini derin endişelere sevk edecek nitelikteydi. Zira KKTC’den Cumhurbaşkanımızın verdiği müjde, muhalefetten bazılarının iddia ettiği gibi bina yapmaktan ve duvar örmekten çok daha öte sembolik anlam ve önem taşıyor.

Ziyaret esnasında aslında daha başka semboller de kullanıldı. Cumhurbaşkanı’nın konuşmasını KKTC Cumhuriyet Meclisinde yapması bunlardan biriydi. KKTC topraklarında millî egemenliği temsil eden Cumhuriyet Meclisinin konuşma için seçilmesi, KKTC topraklarını “AB’nin parçası” sanan zihniyete “gerçekçi olun, bu topraklar Kıbrıs Türklüğünündür” demenin bir yoluydu. Diğer taraftan, Kurban Bayramı’nın ilk gününde KKTC’de olan heyet, Müslümanlar için büyük kutsiyet taşıyan bir günde bayram namazını da burada eda etti. Böylelikle Kıbrıs’ın kuzeyinde Türk ve Müslüman bir topluluk yaşadığı yüksek sesle ifade edilmiş oldu.

Türklük ve İslamiyet vurgusunun ne anlama geldiği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve KKTC Cumhurbaşkanı Tatar’ın açıklamalarına bakıldığında daha net anlaşılabilir. İki lider de Kıbrıs Adası’nda birbiri ile aynı devlet çatısı altında yaşaması artık mümkün olmayan iki farklı toplum olduğunun altını çizdi. Dinî ve etnik açıdan farklı iki toplumun uzun zamandır iki ayrı bağımsız devlet altında yaşadığı vurgusu da bununla birleşince, Kıbrıs’ta federasyon hikâyesinin bittiği bir kez daha ilan edildi. Gelinen noktada, “iki parçalı federasyon” ile çözüm sağlanması söyleminin Türkiye ve KKTC tarafından ciddiye alınmayacağı açıkça ortaya kondu.

“Yeni şeyler konuşmanın vakti geldi” vurgusunu çok net ortaya koyan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kıbrıs davasının sahibi tüm Türk milletidir” derken ve iki ülke arasındaki ilişkiler hakkına “ebedi ve ezeli kardeşlik” ifadesini kullanırken aslında AB’ye bir uyarıda bulunuyordu. Kıbrıs’ta ve Doğu Akdeniz’de çözüm derdinde olanlar varsa, Türkiye’nin rızası olmadan çözüme ulaşılamayacağı ifade edilmiş oldu. Erdoğan, çözümün nasıl olabileceğinin şartlarını da açıkça ilan etti: KKTC’nin bağımsız ve tam egemen bir devlet olduğu kabul edilmeli.

Türkiye ile KKTC’nin liderler seviyesinde son yıllarda görülmedik derecede sağlam bir fikir ve ülkü birliğine vardığı kolayca görülüyor. AB için millî çıkarlardan taviz verilmeyeceği, bilakis Kıbrıs Türklüğünün hak ve menfaatleri için gerekirse AB’nin karşısında durulacağı açıkça ilan ediliyor. Bu durum, AB için yeni ve kaygı verici olsa da on yıllardır çözümsüzlüğü savunan taraflar Türkiye’nin bu şekilde yeni bir tez ortaya koymasının da başlıca müsebbibi. Rumlar, kendi elleriyle yıktıkları federasyonu Türkleri içinde yutmak için tekrar canlandırmaya kalkmanın bedelini ödemek durumunda kalacak. Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliğinin ve eşit uluslararası statüsünün tescil edilmesi, artık en önemli ve ilk şart. Türkiye bu konuda kararlılığını çok güçlü şekilde ortaya koydu. Artık düşünme sırası Rumlarda.

Türkiye’den daha güçlü ve kararlı bir destek gören KKTC’nin bağımsızlığının tescili ve tanınmasını hedefleyen yeni bir süreç başlıyor. Azerbaycan’dan üst düzey bir parlamenter heyetin tarihte ilk kez bu törenlere katılmak için KKTC’ye ziyarette bulunması da sembolik gibi görünse de esasen bu yeni sürecin nasıl şekilleneceğine dair bir ipucu veriyor. Siyasi tavır, üslup ve hedefler böyleyken, KKTC Cumhurbaşkanlığı ve Cumhuriyet Meclisi için bir külliye inşa edilecek olması, yeni dönemin eskisinden çok farklı olacağına dair bir mesaj. Yani, burada mesele sadece bina değil, siz hâlâ anlamadınız mı?