Türkiye’nin Libya’daki gelişmeler paralelinde Doğu Akdeniz’de elini güçlendiriyor olması, bölge ülkelerinde bir panik yarattı. Mısır, Yunanistan ve İsrail’in, Libya’da Hafter’i ayakta tutmaya yönelik girişimleri büyük ölçüde bundan kaynaklanıyor. Bununla birlikte, Akdeniz’e kıyısı olmadığı halde Türkiye’nin önünü kesmeye kalkışanlar da yok değil. Birleşik Arap Emirlikleri bu ülkelerden akla ilk gelen. Son haftalarda ise Hafter’in mağlubiyeti sonrası kaygıları artan ülkeler arasında bir ülkenin daha öne çıktığını görüyoruz: Fransa.

Hafter’e gönderilen silahlara göz yuman, hatta Hafter’i desteklemek için elinden geleni yapan Fransa, Türkiye’ye muhasım tavrını daha belirgin hale getiriyor. Fransa ile Türkiye arasındaki son gerginlik, Fransa’nın Libya’da Türkiye’nin kazanacağının anlaşılması ile patlak verdi. Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin Libya’ya uygulanan silah ambargosunu delerek UMH hükümetine silah taşıdığını iddia eden Fransa, bir NATO müttefikine yakışmayacak şekilde Türk gemilerini Akdeniz’de taciz ve tehdit etti. Üste çıkmaya çalışan Fransız yetkililer, Fransız fırkateynine Türk gemileri tarafından, “aşırı saldırgan bir müdahalede bulunulduğu” iddiasını dile getirdi.

Gerginliği tırmandırmak isteyen Fransa, geçen hafta yapılan NATO Savunma Bakanları toplantısında Türkiye’nin Libya açıklarında kendi savaş gemisine “saldırgan bir şekilde radar aydınlatması” yaparak NATO kurallarını çiğnediğini öne sürerek NATO’dan konu hakkında soruşturma açılmasını istedi. Bunun üzerine NATO Genel Sekreteri Stoltenberg iddiaların araştırılması için askerî yetkililerin bir inceleme yapacağını duyurdu.

Son olarak, geçen pazartesi günü Fransa Cumhurbaşkanı Macron, “Türkiye’nin Libya’da tehlikeli bir oyun oynadığını ve Berlin Konferansı’nda verdiği tüm taahhütlere aykırı davrandığını” iddia ederek Türkiye’nin Libya’daki varlığından duyduğu rahatsızlığı bir kez daha ortaya koydu. Belli ki Fransa, Libya’da dengelerin Sarraç liderliğindeki UMH lehine değişmesinden ve Hafter’in denklem dışına itiliyor olmasından büyük rahatsızlık duyuyor.

Artık Fransa’nın Libya’da yanlış politikalar uyguladığını, yanlış tarafta durduğunu idrak etmesinin vakti geldi. Hafter’e verdiği desteğin Libya’da akan kanda ve yaşanan kaotik durumda payı olduğunu anlaması gereken Fransa, Türkiye’nin Libya ve Doğu Akdeniz’de olmazsa olmaz bir aktör olduğunu da kabullenmek ve buna göre hareket etmek zorunda. Fransa’nın gerçekten Libya’da barış ve istikrar gibi bir derdi varsa, Macron’un eleştirmesi gereken tarafın Cumhurbaşkanı Erdoğan değil açıkça savaş tehdidinde bulunan Mısır’ın darbeci başkanı Sisi olduğu gün gibi ortada.

Hafter ve avanesinin sivillere yönelik katliamlarını ve toplu mezarlarını görmezden gelen ve BM tarafından tanınan meşru yönetimi devirmek için başlattığı isyana kol kanat geren Fransa’nın Libya’yı yıkımdan kurtaran Türkiye’yi eleştirmesi abesle iştigalden başka bir şey değil. Bu izahı zor durumu, Dışişleri Bakanlığımız yerinde bir tespitle “akıl tutulması” olarak nitelendirdi. Fransa’nın bir yandan “BM ambargosunu koruma” gerekçesiyle NATO müttefiki Türkiye’ye çatması diğer yandansa BM’nin tanıdığı meşru yönetimi devirmeye çalışanlarla kol kola gezmesinin makul bir açıklaması pek mümkün görünmüyor.

Muhtemelen Macron’un Türkiye’ye hasmâne tavrının altında yatan asıl mesele, Macron’un ülkesinde itibar ve güven kaybı yaşıyor olmasıdır. Partisinden istifalar yaşandığı için parlamentodaki çoğunluğunu kaybeden Macron, önce Sarı Yeleklilerin protestoları sonra da Kovid-19 salgınıyla mücadeledeki başarısızlığın ardından kaybettiği desteği geri kazanabilmek için Türkiye karşıtlığına bel bağlamış durumda. Ancak, Macron’un siyaseten içine düştüğü açmazların çözümünün Türkiye’ye sataşmak olmadığını, bunun Fransa’yı küçülten bir tavır olduğunu görmek için üstün zekâlı olmaya gerek yok. Akıl tutulması yaşamayan sıradan biri, hatta Macron bile bu kadarını anlar herhalde.