Türkiye’nin desteklediği ve uluslararası tanınırlığı olan Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin son birkaç ay içinde isyancı Hafter’e karşı sahada önemli askerî kazanımlar elde ettiğinden, Hafter’in mevzi kaybettiğinden bahsetmiştim. Bu yönde yapılan yorumların son haftalarda daha da çoğaldığını görmekteyiz. Hafter’e karşı savunmadan saldırıya geçen Libya ordusunun Türkiye’nin verdiği destekle Hafter’i her gün biraz daha mağlubiyete doğru sürüklediğini inkâr edebilecek kimse kalmadı artık.

Libya ordusunun özellikle Şubat 2020’den bu yana sahada güçlenen pozisyonu, Hafter ve avenesinin son çırpınışlarına rağmen devam etti. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır ve Suudi Arabistan başta olmak üzere Hafter’e yatırım yapıp Libya üzerinden Türkiye’ye düşmanlık edenler bile, Libya’da Hafter’in kazanan taraf olamayacağını görmüş ve kabullenmiş durumda.

Kabullendiğini nereden anladığımı soracak olanlara, geçtiğimiz cumartesi günü Kahire’de düzenlenen toplantı sonrasında ilan edilen “bildiri”nin tam da bu anlama geldiğini söylemek isterim. Mısır’ın başkentinde Hafter ve müttefikleri 6 Haziran’da bir araya gelmiş ve “Kahire Bildirisi” adlı bir metni kamuoyuyla paylaşmışlardı. 2 Ocak’ta Sisi’ye askeri destekte bulunması için çağrı yapan Hafter’in, beş ay sonra Sisi’nin yanında boynu bükük bir şekilde ateşkes ve siyasî çözüm çağrısında bulunması, mağlubiyetin resmi oldu.

Hafter ve müttefikleri, sahada köşeye sıkışmış durumda oldukları için şimdiye dek inatla reddettikleri barışçıl siyasî çözüm noktasına gelmiş görünüyor. Oysa Kahire’de “Libya’daki çatışmayı sona erdirmek için siyasi bir girişimde bulunma konusunda fikir birliğine vardık. Bu girişim kapsamında 8 Haziran itibarıyla tüm Libya genelinde ateşkes çağrısında bulunuyoruz.” Diyenler, Moskova ve Berlin’deki toplantılarla varılmak istenen çözüme ayak direyen taraftı. Pabucun pahalı olduğunu görüp, elde tuttukları toprakları ve gücü teminat altına almak isteyenler, sanki şimdiye kadar sivilleri katleden insanlık suçu işlemekten hiç imtina etmeyen caniler bunlar değildi.

Yemen’le birlikte Libya’yı parçalayan ve ülkede büyük tahribata, insanî trajedilere yol açan Hafter’in yancıları da gidişatın Hafter’in aleyhine olduğunu “Kahire Bildirisi”ne destek vermekle ikrar etmiş oldu. BAE, Suudi Arabistan, Ürdün ve Arap Birliği’nin destek verdiği bildiriye yine Hafter’in yanında saf tutup hüsrana uğrayan Rusya ve Fransa da desteğini açıkladı. Bu ülkeler Libya’da “kaybedenler kulübü” üyeleri olarak anılacak.

Diğer taraftan, Libya’daki mücadeleyi kazanan ise hiç kuşkusuz Libya UMH olduğu kadar, Türkiye’dir. Türkiye’nin stratejik bir hamleyle Libya’ya sağladığı desteği mutabakat muhtıraları ile yasal çerçeveye oturtması, Libya’da dengeleri Hafter aleyhine değiştiren temel unsurdu. Bu durum taraflı tarafsız herkes tarafından kabul ediliyor.

2 Haziran’da gerçekleştirilen Millî Güvenlik Konseyi’nin Libya kapsamında “ülkemizin karada, denizde ve havadaki hak, alaka ve menfaatlerinin korunmasına tavizsiz devam edilecektir. Meşru hükümetin Libya’da barış ve huzurun tesisi yönünde gösterdiği çabaya ülkemiz tarafından verilen askeri danışmanlık hizmeti sürdürülecektir” şeklindeki kararı ve 4 Haziran’da UMH Başbakanı Sarrac ile Erdoğan arasında Ankara’da gerçekleştirilen görüşme, zor günler yaşayan Hafter’in umutlarını bütünüyle tüketti.

Bu tükenmişlikle kendini Sisi’ni kollarına atan Hafter, savaş suçlarıyla adını lekelemiş müttefiklerinin destekleriyle ayakta kalmaya çalışıyorsa da bu beyhude bir çabadır. Kahire’deki toplantıyla Hafter mutluluğun değil, mağlubiyetin tablosunu çizmiştir.