Tabiatın kanunu; kurtlar meydanı boş bırakınca çakallar volta atar ama bilmezler ki, kurt o sessizliği bozunca kıyamet kopar. Bu yazı belki de çok daha önce farklı kişiler tarafından yazılmalı diye düşündüğümden, sessizce sadece olanları ihtiyatlı iyimserlikle izlemeyi tercih etmiştim.

Baktım ki benimle beraber: Ziraat fakültesi dekanları, bölüm başkanları, her düzeydeki akademisyenler, ziraat odaları, ziraat mühendisleri odası, ziraat mühendisleri birliği ve T.C. ilgili bakanlığındaki yaklaşık 3000 doktoralı ziraat yüksek mühendisi ve 400’den fazla doçent unvanlı meslektaşım izliyor.

Ülkemizin kurucusu M. Kemal Atatürk’e ülke kurmasını kimse söylemedi veya bu görevi ona kimse vermedi. Bu görevleri onlar gidişattan duydukları rahatsızlıklarından dolayı, kendi inisiyatifleri ile aldılar, durumdan vazife çıkardılar. Onlar bu görevleri başkalarından bekleselerdi, belki de hiçbir zaman yaptıkları ile bu başarılar gerçekleşmeyecekti.

Mesleki mücadelemizde, ülkemiz tarımını mutlu günlere ulaştırmak için gece gündüz çalışan, yüce ülkülere kendini adayan, vazgeçmeyen, liyakat sahibi yöneticiler, bilim insanları, ziraat mühendisleri, araştırmacılar ve çiftçilerimize vefayı borç bilerek, başkalarından değil, kendi benliğimden gelen mücadele bilinci ile bu yazıyı kaleme alma ihtiyacını hissettim ve görev bildim.

Dünyada ve ülkemizde tarım hiçbir zaman güncelliğini ve gündemdeki yerini kaybetmedi. Dolayısıyla tarımla uzaktan yakından ilgisi olmayan kişiler de her fırsatta tarım bilgisine sahip olmadan, “parayı veren düdüğü çalar” misali, fikirlerini televizyon kanallarında beyan etme yarışına girdiler.

Ekranlara bakıyorum herkes tarım uzmanı olmuş, öyle saçma sapan yorumlar yapılıyor ki, insanların aklını karıştırmaktan başka bir şeye yaramıyor, maalesef. Bu kadar cahillik ancak bu tahsille olabilir dedirten cinsten!..

Söz konusu tarım olunca tarım hakkında bilen de konuşuyor; bilmeyen de! Özetle ağzı olan konuşuyor. Hayatı boyunca bir avuç tohumu tarlaya saçmamış, bir metrekare çim bile yetiştirmemiş, traktöre binmemiş, binmeyi bıraktım önünden geçmemiş kişiler var boy, boy. Su motorunun sesini duymamış, eline sulama borusu değmemiş, belki de gölette hayvanları hiç sulamamış. Damlama sulama diye konuşmaya çalışan, “feç uzunluğu”, “talveg hattı”ndan habersiz, memba tarafında mı yoksa mansap tarafında mı olduğunu bilemeyen! Sulama randımanı, su bütçesi ve bitki su tüketimini kulaktan duymuş “kerameti kendinden menkul”, isimlerinin önüne başka alanlardan aldıkları profesör, doçent ve doktor unvanları ile kendilerini her konuda uzman sanan ve her konuda konuşmayı da hakları olarak gören “masa başı kahramanları(!)nedir sizlerden çektiğimiz?

Amerika, İngiltere vb. kapitalist ülkelerde bambaşka alanlarda yüksek lisans veya doktora yapıp, Türkçe konuşmalarınızın arasına arada İngilizce kelimeler sıkıştırarak tarımsal her konuya “maydanoz olmak” zorunda mısınız?

Ülke tarımının yakasını bırakın artık! Nedir sizlerden çektiğimiz?

Uzmanı dahi olmadığınız konularda sırf gündemde olmak için her konu hakkında bilgi sahibi olmadan fikirlerinizi beyan etmek zorunda mısınız?

Bir zahmet herkes kendi çöplüğünde konuşsun! Herkes kendi uzmanı olduğu konularda konuşsun ve kendi mesleğinin faaliyetlerini yapsın kardeşim!…

HEPİMİZ AYNI GEMİDEYİZ!

Hepimiz Tarım Bakanlığının gemisindeyiz. Sahte hesaplar ve sahte gruplar üzerinden birbirimizi yıpratmayalım, yıpratmaya çalışanlara da prim vermeyelim… Tarım, senin benim çocuklarımızın geleceğidir; bir an evvel bu bilgi kirliliğine son vermek zorunluluk olmuştur.

Kişilerin değil, Bakanlığın temsilcisi olduğumuz sürece bizi kimse yıpratamaz. Kendini ülkemiz tarımının geleceği konusunda sorumlu hisseden, bu mesleğe gönül vermiş ve emek harcamış meslektaşlarımdan ricamdır: Ayağa kalkın ve ses verin!... Üzerinizdeki bu ölü toprağından silkinin, zira meydanı boş bıraktığımız yeter! Frene basan değil, gaza basan kişilerle sonuna kadar yolumuza devam edelim.

Tarlada izi olmayanın, hasatta sözü olmaz! Tarla da bizim, hasat da bizim! Kargaların, saksağanların ürünümüze zarar vermesine müsaade etmeyerek, tarlamızdan uzak tutalım... Kaldığımız yerden sürmeye, ekmeye ve biçmeye devam edelim !… Haydi ses verin…