15 Eylül tarihinde ABD, Birleşik Krallık ve Avustralya’nın yeni bir savunma paktı kurduğu ilan edildi. Üç ülkenin isimlerinin ilk harflerinden hareketle kısaca AUKUS olarak adlandırılan pakt, Asya-Pasifik bölgesinde yeni bir oluşuma işaret ediyor. Adı geçen ülkeler, önümüzdeki yıllarda daha çok söz edilecek ABD-Çin rekabetinde ABD’nin bölgedeki siyasi ve askerî varlığını güçlendirmek üzere atılan yeni bir adım oldu. Bu durum, ABD’nin Çin ile rekabete odaklanacağını teyit etmekle birlikte, yeniden Soğuk Savaş senaryolarını da tekrar gündeme getirdi. Diğer taraftan, Avustralya’nın Fransa ile imzaladığı askerî anlaşmaları iptal etmesi ise Batı ülkeleri arasında yeni tartışmaların patlak vermesine neden oldu.

ABD Başkanı Biden, dış politikasının odağına Asya-Pasifik bölgesini alacağını ve Çin ile rekabete daha fazla önem atfedeceğini göreve gelmeden ilan etmişti. ABD’nin terörle mücadele etmek ya da Orta Doğu’daki çatışmalarla ilgilenmek gibi bir derdinin olmayacağını, küresel hegemonyasına kafa tutan Çin’i çevrelemek gibi daha önemli hedeflerinin olacağı belliydi. Hatta ABD’nin Afganistan’dan tamamen çekilmesinin de Biden yönetiminin Pekin’le rekabete daha fazla kaynak ve enerji ayırabilmek arzusundan kaynaklandığı biliniyordu. ABD’nin Birleşik Krallık’la bir olup Pasifik’teki sadık müttefiklerinden olan Avustralya ile yeni bir güvenlik anlaşmasına imza atması, ABD’nin genel dış politika yönelimleri dikkate alınırsa aslında hiç de şaşırtıcı değil.

AUKUS paktı, ABD ve Birleşik Krallık’ın iş birliği hâlinde Avustralya’nın nükleer denizaltılarla donatılmasının yanı sıra yapay zekâ ve siber güvenlik alanlarında bilgi paylaşımında bulunulmasını öngörüyor. ABD, nükleer teknolojisini Avustralya ile paylaşmayı da taahhüt etmekle İngiltere’den sonra ikinci bir ülkeye daha bu birikimini sunmuş olacak. Avustralya ise nükleer silah geliştirmek gibi bir hedefi olmadığını, anlaşma ile nükleer enerjiyle çalışan denizaltı filosunu geliştirmek istediğini belirtiyor.

Çin’e güneyden deniz yoluyla komşu olan Avustralya’nın ABD ve Birleşik Krallık eliyle askerî kapasite geliştirmesi elbette Çin’i rahatsız edecek türden bir adım. Zira bu gelişme, ABD ve Birleşik Krallık’ın Pasifik bölgesindeki askeri kapasitesinin artırılması ve Çin’e yakın bir noktada mevzilenmesi anlamına geliyor. Zaten Avustralya ve Japonya, ABD için “Pasifik’te batmayan savaş gemisi” olarak nitelendiriliyordu. AUKUS ile bu bir seviye üste çıkarak “batmayan nükleer savaş gemisi” mertebesine erişecek.

Çin’in güneyden çevrelenmesi projesinde önemli bir mihenk taşı olacak bu güvenlik paktı, hiç kuşkusuz Çin’in tehdit algısını artıracak. Çin, Avustralya’da yeni teknolojilerle donatılmış güçlü bir denizaltı filosunun varlığını Çin denizi ve ötesinde hareket kapasitesinin kısıtlanmasına yönelik hasmâne bir adım olarak değerlendiriyor. Çin tarafı, “Üçüncü ülkelerin çıkarlarını hedef alan dışlayıcı bloklar kurulmamalı. Üç ülke özellikle de, Soğuk Savaş dönemi düşünce şeklinden ve ideolojisinden kurtulmalı” şeklindeki açıklamasıyla tepkisini ortaya koyarken Soğuk Savaş göndermesiyle bunun karşılıksız bırakılmayacağını da ima etti.

Çin’in bu gelişmeden rahatsız olması anlaşılabilir. Ancak, Çin kadar bu gelişmeden rahatsızlık duyan bir diğer ülkenin Fransa olması biraz da ironik. 2016 yılında Avustralya’nın açtığı en büyük savunma ihalesini bir Fransız şirketi kazanmıştı. AUKUS, bu ihalenin de sonunu getirdi. Bunun üzerine Fransa, “sırtımızdan bıçaklandık” gibi ağır bir söylem ile üç ülke arasında varılan paktı eleştirdi. Hatta bununla da kalmayan Fransa, ABD ve Avustralya’daki büyükelçilerini Paris’e çağırarak anlaşmayı protesto etti. Batı ülkeleri arasındaki bu diplomatik kriz, ABD’nin güvenliği söz konusu olduğunda NATO üyesi müttefiklerinin dahi gözden çıkarılabildiğini de teyit etmiş oldu.