İstanbul’da bir araya gelen Ukrayna ve Rusya heyetlerinin görüşmesi, Rus ordusunun ülkenin başkenti ve kuzey bölgelerinden çekilme kararının ilanı ile neticelenmişti. Rusya’nın bir ay süren girişimi, Kiev’in düşürülmesine yetmemiş, bu kararın ardından da Rus asker ve araçları bazı bölgelerden çekilmeye başlamıştı. Çekilmeyle birlikte basına yansıyan görüntüler, savaş alanında ne büyük trajedilerin yaşandığını gözler önüne sermiş, savaş suçları ve hatta soykırım iddiaları dile getirilir olmuştu.

Rus ordusunun geri çekilmeye başlaması, savaşın sona ermesi ve barışın tesisi anlamına gelmeyecekti ve de beklendiği gibi oldu. Rus ordusu, kuzeydeki mevcudiyetini 2014’ten beri işgal altında bulunan Donbas bölgesine kaydırmaya başladı. Savaşın “ikinci aşaması” olarak nitelendirilen bu süreçte, Rus ordusunun Donbas-Mariupol- Kırım hattının tamamen işgal edilmesine yoğunlaşacağı tahmin ediliyordu. Son günlerdeki gelişmeler, bu tahminin isabetli olduğunu ortaya çıkardı.

2014’ten bu yana işgal altında olan Kırım ile Donbas’ın birbiriyle karadan bağlı olmaması ise Rusya’nın stratejik hedefleri açısından bir sorun teşkil ediyordu. Zira Rusya, Donbas’tan başlayarak Kırım’a kadar uzanan bir hatta kontrolü sağlamak gibi bir hedef belirlemişti. Halihazırda Rus ordusunun abluka altına aldığı Mariupol şehrini almak ve bu hedefine ulaşmak için odağını buraya çevirmiş durumda.

Mariupol’da kalan ve Rus ordusunu geri püskürtmek için direnen az sayıdaki Ukrayna askerinin sonuna kadar şehirden çıkmayacağı belirtiliyor. Ukrayna Başbakanı geçtiğimiz gün Mariupol cephesindeki askerlerin teslim olmayacağını, Rusya’nın ültimatom vermesinin de bu kararlılığı değiştirmeyeceğini ilan etti. Cumhurbaşkanı Zelenskiy de yaklaşık bir ay önce dile getirilen ültimatomun Rusya’ya bir sonuç getirmeyeceğini, ültimatomunun yerine getirilemez olduğunu dile getirmişti. O tarihte Ukrayna’nın Mariupol’de ne kadar dayanacağı hakkında şüpheler uyanmıştı ancak halen söz konusu şehrin düşmemiş olması Ukrayna açısından bir başarı olarak değerlendirilebilir.

Rusya bu şehri de almak suretiyle, Azak denizinin tamamına hâkim olarak bu denizi bir “Rus gölü” haline getirmeyi stratejik bir kazanım olarak görüyor. Rusya Kiev’e girerek Zelenskiy iktidarını düşürmeyi denemeyip, savaşın en başından beri Donbas-Kırım hattına odaklanmış olsaydı belki de Rusya açısından bugün bakıldığında, şimdikine nazaran daha iyi bir durumdan söz etmek mümkün olabilirdi. Ancak, Rusya’nın evdeki hesabı çarşıya uymayınca, Rusya taktik değiştirmek ve güneydoğu hattına yüklenmek zorunda kaldı.

Diğer taraftan, Kiev’in Batı ülkelerinden aldığı askerî destek, Ukrayna’nın direnebildiğinin ve sahada taktiksel başarılar kazanabildiğinin ortaya çıkmasıyla hızlanıyor. Batı ülkeleri, tank gibi ağır silah sevkiyatını artırıyor. Ayrıca, Moskova zırhlısının vurulması ile savaş dışı kalması ve üst düzey birçok Rus generalin öldürülmesi gibi gelişmeler, Ukrayna ve onu destekleyenleri ciddi manada motive ediyor.

Ukrayna’nın savaşı kaybetse bile Rusya’yı ciddi derecede yıpratabileceği artık daha net görülüyor. Üstelik Rusya’nın aldığı yara, sahada kaybettiği asker ve teçhizatla da sınırlı kalmıyor. Batılı ülkelerin eşi görülmemiş boyuttaki ekonomik yaptırımları, Rusya’nın ekonomik ve mali görünümünü epeyce sarsacak gibi görünüyor. Bu savaşın bir yansıması olarak, Rusya’ya olan bağımlılığın düşürülmesi çabalarının sonucunda Rusya’nın orta ve uzun vadede Avrupa’ya yönelik petrol ve doğal gaz ihracatının azalması ve dolayısıyla en önemli gelir kaynağının küçülmesi de söz konusu olacak. Rus ordusunun sanıldığı gibi güçlü olmadığı algısının ortaya çıkması, Rusya’ya yönelik önyargıların artması ve Rusya’nın Batı’dan uzaklaşması gibi gelişmeler de Rusya’nın uzun vadede yüzleşeceği yeni sorunlar olacak. Tüm bunlara bakıldığında, Rusya’nın savaştan bir zaferle çıkması mümkün olsa dahi bunun ancak bir “Pirus Zaferi” olacağını iddia etmek yanlış olmasa gerek.