NATO müttefiklerinin 30 Kasım-1 Aralık’ta Letonya’nın başkenti Riga’da gerçekleştirilen Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda ana gündem maddesi Rusya oldu. Bekleneceği üzere, Rusya’nın Ukrayna sınırında artan askerî mevcudiyeti en önemli başlıklardan birisiydi.

NATO’nun doğuya doğru genişlemesini kendisi açısından bir tehdit olarak gören Rusya, NATO ile Ukrayna arasındaki yakınlaşmadan büyük rahatsızlık duyduğunu her fırsatta dile getiriyor. Ukrayna ise, 2014’te Kırım’ın yasa dışı ilhakından çıkardığı dersle Rusya’nın her an işgalini genişletebileceğini düşünüyor. Rusya’nın kasım ayından beri Ukrayna sınırına ve Kırım’a asker ve silah sevkiyatını artırması da Ukrayna’nın endişelerinin yersiz olmadığına işaret ediyor. ABD ve Rusya’nın liderleri tarafından yapılan açıklamalara bakılınca, Kiev-Moskova krizinin esasen iki ülke arasında yaşanan bir sorun olmadığı, Ukrayna’nın vekâlet savaşı yürütülen bir ülke konumuna düşürüldüğü anlaşılıyor. Her ne kadar son dönemde artan gerginlik Rusya ve Ukrayna arasında ikili bir kriz gibi görünüyor olsa da, asıl aktörlerin NATO ve Rusya olduğunu görmezden gelmek yanlış olur.

NATO üyesi ülkelerin dışişleri bakanlarının son toplantı yaptıkları yerin Riga olduğunu da hatırlatalım. Sovyetlerin etkisi altında kalan ve 1990’dan sonra AB/NATO tarafına dâhil olan Baltık ülkeleri de Ukrayna’dan çok farklı bir durumda değil. NATO’nun bu ülkeleri de üyeliğine kabul etmesinin ardından sıranın Ukrayna’ya geldiği kanaati yaygınlaşmıştı. Ukrayna’nın AB ve NATO gibi Avrupa ve Trans-Atlantik yapılara meyletmesi, Moskova’yı harekete geçirmişti. 2014’te Ukrayna’da yaşanan çalkantı ve Kırım’ın ilhakı, Ukrayna’ya olduğu kadar onun gibi Batı’ya yönelen tüm Doğu Avrupa ülkelerine bir uyarı mesajı idi. Rusya bu yöndeki mesajını NATO askerlerinin konuşlandırıldığı Baltık ülkeleriyle sınır bölgesinde büyük çaplı askerî tatbikatlar yaparak da vermekten geri durmadı.

Rusya aynı uyarıyı, NATO üyesi olmak için adımlar atan Gürcistan’a Ağustos 2008’de vermişti. Rusya, Gürcistan’a askeri müdahalede bulunup ayrılıkçı Osetya ve Abhazya’yı desteklerken Gürcistan’ı kendi iç sorunlarıyla boğuşan ve dolayısıyla NATO açısından cazibeli olmayan bir ülke hâline getirmişti. Altı yıl sonra Rusya benzer bir strateji ile Ukrayna’yı karıştırdı. Ukrayna’nın kalbi Kırım’ı ilhak ederek ve ülkeyi “Avrupa taraftarları” ve “Rusya taraftarları” şeklinde kutuplaştırarak istikrar ve huzura engel oldu, Donbass bölgesinde çözümü güç bir kriz yarattı. Kasım 2018’de Kerç Boğazı’nda iki ülke arasında yaşanan gerilim, Rusya’nın belli aralıklarla Ukrayna’yı dize getirmek için hamlelerde bulunacağını göstermişti. Nisan 2021’de Ukrayna sınırına gönderilen yaklaşık 70 bin Rus askeri de bu hamlelerden biri olmuştu.

Son haftalarda ise Rusya’nın tahkimatının iyice arttığı ve Ocak-Şubat 2022’de Ukrayna’ya yönelik bir savaş başlatacağı konuşuluyor. Topyekûn bir savaş ile tüm Ukrayna’nın işgali ihtimal dışı olsa da Ukrayna’nın doğusunda sembolik bir bölgenin işgal edilmesi muhtemel. Toprakları ilhak ve işgal edilmiş bir ülkenin NATO’ya üye olamayacağını bilen Rusya, Ukrayna’nın Batı’ya yakınlaşma sürecini böylelikle bitirmek ya da en azından bu süreci geciktirmek istiyor. Polonya-Belarus sınırındaki göçmen krizinin ardından AB ve NATO’nun Moskova’nın yakın müttefiki Belarus’a yönelik baskısını artırdığı da dikkate alınırsa, Rusya’nın son gerginliği kısmen Batı’ya misilleme niyetiyle tırmandırdığı da anlaşılabilir.

Kısacası Rusya, dostlarına yaptırım uygulamaya kalkan, nüfuz alanına giren ve yakın çevresindeki ülkeleri kendi safına çeken NATO’ya kafa tutuyor. Bu yönüyle bakılırsa mesele “Rusya-Ukrayna anlaşmazlığı” ndan ziyade “Rusya- NATO rekabeti” olarak görülüyor.

Diğer bir ifadeyle, Ukrayna sınırındaki bu gerginlik, küresel seviyede yaşanan ABD-Rusya çekişmesinin bölgesel seviyede somutlaşan yeni bir izdüşümüdür.