Başlığın anlamı “herkes kendisini emir verme konumunda görür, iş yapmakla yükümlü saymazsa ortada işi yapacak kimse bulunmaz.” olarak bilinir. İlk bakışta halk ağzıyla söylenmiş bir söz gibi dursa da unutmayalım ki halk ağzıyla söylenen her sözün halkçı bir yanı olduğunu göstermez. Halkın işler yürüsün, ekmeğimiz, etimiz, sütümüz eksik olmasın isteğini kimler karşılamaktadır?

Ülkemiz tarımının “ara teknik personele” ihtiyacı her zaman olmuştur. Bu eksiklik bariz ortadayken, tarım meslek liselerini önce işlevsizleştirdik, başarısız bu liseler yük oluyor yaygarası yaptık, sonra başka bir kuruma devrettik. Hızımızı alamadık, bu liseleri kapattık. Bizim asıl projemiz tarım meslek liselerini güçlendirerek üniversitedeki yığılmayı azaltmak olmalıyken biz ne yaptık?

Teknisyen kadrosunu yok ettik, teknikerleri işlevsizleştirdik ve herkesi mühendis yaptık…!

Peki, herkes mühendis olunca sorunlar çözüldü mü?

Tabi ki hayır…! Tarım sisteminde üretici değil, tarım toplumuna yabancılaşmış, hazırcı, tembel, çözüm odaklı olmayan, burunları bir karış havada, ben mühendisim edasıyla; ahıra giremeyen, arazide çalışamayan, çiftçilerle iletişim kuramayan, lüks arazi araçlarından inmeden arazi kontrollerini yaptığını sanan, böyle düşünen garip tipleri ortaya çıkardık. Devlete kapağı atayım düşüncesiyle, kravatını takan erkek mühendisler ile topuklu ayakkabı ile şıkır şıkır salınan masa başındaki kadın mühendisler…

Öte yandan sanayi sektörü de ciddi anlamda ara eleman sıkıntısı yaşıyor. Üniversite mezunu olan bir kişi kendisi istese dahi çalışamıyor. Çünkü bazı şeyleri kavramada çok geç kalmış oluyor ve o iş yerinin ahengi bozuluyor. Dolayısıyla işe alımlarda meslek okulu çıkışlılar hatta ilköğretim mezunlarına öncelik veriliyor.

Ülkemizin eğitim sistemini neye göre belirliyoruz? Sanayi mi? Tarım mı? Turizm mi? Diyelim böyle: Sorun gerçekten eğitim sisteminde mi acaba? Yoksa büyüme modelini; üretimden kopmuş, ithalat yapmakla çözmeye çalışan, finansa ve inşaata dayanmakla ilgili olabilir mi? Cevabını size bırakıyorum…

Ülkemizde 44 tane ziraat fakültesi bulunmakta ve bu fakültelerin büyük çoğunluğu ihtiyaçtan çok, politik nedenlerle açılmıştır. Gereğinden fazla ziraat fakültesi açılması öğrenci sayısının artmasına neden olmuştur. En büyük yanılgımız, fakülte ve öğrenci sayısı fazlalığıyla övünmemizdir. Sorunlardan bahsederken öğrenci sayısı ya da nicelik çokluğundan bahsettik, bunları bir kenara bırakalım asıl sorun; üniversite sisteminin nitelik sorunudur, maalesef. Bilim, siyaset üstü olmalıdır. Bilimde, kayırmacılığa yer verilmemeli ve siyasi baskılara feda edilmemelidir. Zira Kovid- 19 süreci bize bu niteliksizleştirme siyasetinin duvara tosladığını göstermiştir.

Tarımda ara elemana ciddi anlamda ihtiyacımız var ve tarım meslek liselerine karşı oluşan olumsuz yargıyı kırmalı, iyi yönetmeli ve tekrar işlevsellik kazandırmalıyız.

Tarımda özellikle özel sektör artık üniversite mezununa değil, iş bilen meslek sahibi insanlara ihtiyaçları olduğunu belirtiyor. Sanayide de durum aynı…

Ailelerin gözüyle baktığımızda, “Biz okuyamadık, çocuklarımız üniversite okusun da bir meslek sahibi olsun.” düşüncesindeler. Ailelerin bu düşüncelerine saygı duyuyorum. Eğitim elbette ki çok önemli bir unsur ama “herkes üniversiteli olacak” diye tutturmak yanlış. Ülkenin şartları neyi gerektiriyorsa o yönde çocuklarınızı yönlendirmek doğru olacaktır. İşsiz bir üniversite mezunu olmaktansa; işini bulmuş, aile düzenini kurmuş tekniker veya teknisyen olmak tercih edilir. Çocuklarını işinde gücünde görmek ailelileri daha çok mutlu edecektir.

Ülkemiz tarımı için; üreten, tarımı mutlu günlere ulaştırmak için gece gündüz çalışan, bilime ve emeğe değer veren, yüce ülkülere kendini adayan, vazgeçmeyen, sorumluluk alan, liyakat sahibi yöneticiler, bilim insanları ve ziraat mühendisleri. Çare budur..!