Bir gün bir tanıdığı, büyük filozof Sokrates’e rastladı ve dedi ki:

“Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?”

“Bir dakika bekle” diye cevap verdi Sokrates. “Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna 3’lü filtre testi deniyor.”

“Üçlü filtre mi?”

“Doğru” diye devam etti Sokrates:

Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup; söyleyeceğini gözden geçirmek iyi bir fikir olabilir. Bu, ona üçlü filtre testi dememin sebebi.

Birinci filtre “gerçek filtresi. Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin?”

“Hayır” dedi adam, “Aslında bunu sadece duydum ve…” “Tamam” dedi Sokrates; Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun.

Şimdi 2. filtreyi deneyelim, “iyilik filtresi. Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi?”

“Hayır, tam tersi” dedi adam.

“Öyleyse” diye devam etti Sokrates; “Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin.” Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı: “Yararlılık filtresi. Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?”

“Hayır gerçekten yaramaz” dedi adam.

“İyi” diye tamamladı Sokrates.

“Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar bir şey değilse bana niye söylüyorsun ki?!”

Ülkemizde Sokrates’in 3’lü filtre testinden geçen geçene…Doğru olmayan, iyi olmayan ve hiçbir yararı olmayan iş ve işlemler, dahası uygulamalar!...

Üreticinin ve tüketicinin gerçek probleminden, halkın gerçek gündeminden söz eden yok! Bugün çiftçinin gerçek problemi maliyet enflasyonu! Bugün tüketicinin gerçek problemi hayat pahalılığı! Bugün halkın gerçek gündemi sürdürülebilir istihdam, fırsat eşitsizliği, işsizlik, eğitim kalitesi, çağdaş değerlerin gerisinde kalma, dünya rekabetinin gerisinde kalma, özellikle de bilim ve akıl olarak!

Neleri gördük:

Çiftçinin gübre alamayıp, gübresiz ekim yaptığını, gayrimenkul fiyatlarının gerek arsa gerek inşaat olarak çok fazla yükseldiğini, bizim gibi gelişen ekonomilerde paranın bu kadar toprağa ve arsaya yatırılmasının ekonomi için iyi olmadığını ve gayrimenkule yönelen paranın menkule dönüşmesini sağlayacak araçların yaratılması gerektiğini gördük. Ev ve araba almanın hayal olduğunu, kiraların ise âdeta koşar adım ilerlediğini gördük. Karar verici yöneticilerin liyakatten uzaklaşmasını gördük!

Sütten yeterince feyz alamayan karar vericileri, süte su katan birlikler ve üretici temsilcilerini, nitelik açısından zarar verilmiş süt sektörünü (bir bardak çaya eş değer, bir litre süt), güvensizlik ve belirsizlik ortamının kol gezdiği tarım sektörünü, karar verici yöneticilerin liyakatten uzaklaşmasını gördük!

Bu hadiseleri gördükçe bakan ve bürokratların etrafını saran eyyamcıları, yağlama yıkama ekiplerini, hayatı boyunca hayalini bile kuramadığı mevkilere koşar adım gelen insan(cık)ları, sebze-meyve fiyatlarını manipüle eden komisyoncuları, stokçuları; 5 katlık ruhsat alıp 8 kat bina yapan müteahhidi; binanın kolonları kesildiği hâlde avantasını aldığı için göz yuman belediye denetçisini garipsemiyorum. Herkes kendi imkânınca bir şeylere tamah ediyor. Herkes imkânı elverdiğince zavallı… Yani karınca karınca kadar, fil de fil kadar çalıyor...

“Haramı helalleştirdim diyerek helal olmaz”. Tepeden tırnağa her kademede, dünyalık şeylere tamah eden bir yozlaşma var. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyevi menfaat odaklı bir anlayış hâkim. Ülkemizde insan erozyonu var...

Son söz: Haram nedir, helal nedir? Biliyor musunuz? Beş yüz litrelik suya karıştırdığınız beş damla idrardır. Bu su içilir mi? İçilmez diyorsunuz. Abdest alınır mı? Alınmaz diyorsunuz. İçilir öldürmez, ama iştahla olmaz bu iş. Ama kesinlikle abdest alınmaz.

İşte bütün kazançlarımıza beşer damla idrar karıştırarak yaşamaya devam ediyoruz.

Çok hızlı yürüdük, durup biraz düşünelim derim…