Sözleşmeli tarım üreticiye satış; sanayiciye ham madde; tüketiciye de yüksek fiyatlı ve sağlıksız ürün derdinden kurtaran model olarak anlatılıyor, tanıtımlar yapılıyor. Bu üretim modeli stratejisi uygulanabilirse, milyarlarca dolarlık ekonomi oluşturabileceği öngörülüyor.

Sözleşmeli üretimde öyle bir strateji olmalı ki, Türk çiftçisi ekmeli, biçmeli ve emeğinin karşılığını alabilmeli, işin özü pazar sorunu yaşamamalıdır. Buraya kadar her şey güzel ama sözleşmeli üretim uygulamasında; çiftçi ile tüccar, çiftçi ile sanayici arasındaki üretim ilişkisini düşündüğümde bu durumu en iyi açıklayan, Kayserili ve Musevi’nin fıkrasını sizlerle paylaşmak isterim.

Bir tarihte Kayseri’ye Moiz adında bir Musevi gelmiş. Ticaret yapmak için Kapalıçarşı’da bir dükkân tutmuş. Mekân komşularına sormuş; “Bu çarşıda en çok kimden çekinmeliyim?”

Birkaç dükkân ötesini gösterip, “Bak, orada bir Ahmet Ağa var, onun yanına desturla yanaş” demişler.

Moiz gitmiş Ahmet Ağa’nın yanına. Dükkân bomboş....

– Ne iş yaparsın Ahmet Ağa?

– Her şeyi alıp satarım.

– O da ne demek? – Mesela, kabul edersen senin dişlerini satın alırım.

– Olur mu öyle şey?

– Neden olmasın? Dişlerine 10 altın veririm. Ömrünün sonuna kadar ağzında kalsın, öldükten sonra benim olsun.

Moiz içinden “Bu saf adama mı kurnaz diyorlar” diye gülmüş ve “Kabul, ver 10 altını” demiş.

Aradan birkaç gün geçmiş. Ahmet Ağa yanında iki üç kişiyle Moiz’in dükkânına gelmiş:

“Dişlerine müşteri çıktı. Malı görmek istiyorlar! Aç ağzını!”

Moiz, “Hani dişlerim ölünceye kadar benimdi” diye kızmış. Ahmet Ağa, “Canım ölümünden sonra teslim etmek üzere satacağım” demiş. Müşteriler Moiz’in dişlerine 12 altın vermişler, Ahmet Ağa az bulup reddetmiş.

Ertesi gün Ahmet Ağa bir başka müşteri grubuyla yine Moiz’in dükkânına damlamış. Yine dişleri muayene, yine pazarlık, müşteriler 15 altına çıkmış, Ahmet Ağa yine reddetmiş. Üçüncü gün başka müşteri, dördüncü, beşinci gün…

Sonunda Moiz patlamış: “Beni hayvan pazarında dişleri kontrol edilen eşek durumuna düşürdün. Al şu 10 altınını!”

Ahmet Ağa gülmüş: “Olur mu? Bu dişler 20 altını gördü. 30’dan aşağısına geri vermem.”

Moiz çaresiz; her gün ağzını kontrol ettirmektense, 30 altın vermeyi tercih etmiş.

Çiftçiler de sözleşmeli üretimde tarımsal girdileri kullanım zamanlarında, fıkradaki Moiz gibi ağzını kontrol ettirmekte ve her hasat dönemi sonrası kafasını duvarlara vurmaktadır.

Sahada uygulanmaya çalışılan sözleşmeli üretim serüveni; tohum, yakıt, mazot ve gübre parası olmayan çiftçiyle başlıyor. Çareyi yazın ödeme kolaylığı sağlayıp kendisini üretim kölesi olarak gören tüccar, özel sektör ve fabrikalara kendini teslim ediyor. Çiftçi bu kişilere üretim yapabilmek için sürekli ürün yetiştirmek zorunda kalıyor. Üretim yaptıran çiftçinin tohum, mazot ve gübresini veriyor vermesine de, ürün fiyatını ve diğer bütün fiyatları kendi belirliyor. Sonra kalan rakamı çiftçiye ödüyor. Bu süreçte çiftçi tarlasını ekebilmek için tüccar, özel sektör ve fabrikaların uyguladıkları fiyat politikasına sesini çıkaramıyor, âdeta boyun eğmek zorunda bırakılıyor.

Sözleşmeli tarımın bilinmeyen bir başka yönü ise tüccar örneğin çiftçiden arpanın kilosunu 1.350 TL’den satın alır. Sonra eler ve paketler, büyük tohumculuk firmalarıyla anlaşır ve kilosunu 2.000 TL’den sertifikalı tohum adı altında satar. Büyük firmalar da çuvallanmış ve etiketlenmiş olan aslında çiftçinin üretmiş olduğu tohumu tekrar çiftçiye sertifikalı tohum olarak kilosunu 3.000 TL’den, yazın çıkan ürünü satarak geri ödemesi şartıyla ve çiftçinin ürettiği tohumu kendilerinin alma şartıyla tekrar çiftçiye sözleşmeyle verir. Ayrıca gübreyi ve ilacı de harmanda alacağı üründen düşmek şartıyla kullandırır. Fakat tohumun toprağa düştüğü zamandan ürünü teslim aldığı zamana kadar, bekleme komisyonunu da çiftçiden alır. Hem çiftçiye üretim yaptırır; hem vade üzerinden kâr yapar, hem de çiftçinin malını düşük piyasa fiyatından satın alır.

Elbette ki sözleşmeli üretim yeni bir yaklaşım değildir. 1885 sonrası dönemde Japonlar tarafından şeker üretimi için kullanılmış bir üretim modelidir. ABD’de ise 1950’lerde broiler yetiştiriciliği ile başlamış, Avrupa Birliği’nde tarım ürünlerinin sözleşmeli yetiştirme oranları ülkelere göre değişiklik göstermiştir.

Sözleşmeli üretim kesinlikle faydalı bir üretim modeli ancak, çiftçinin güçlü olması lazımdır. Çünkü mali açıdan güçlü olan çiftçinin, fiyat ve maliyetler açısından sözleşmelerde eli daha güçlü olur. Aksi durumda maliyet yüksekliği ve mal alım sözleşmelerindeki düşük fiyatlar çiftçinin köle gibi kullanılmasına neden olmaktadır. Özetle üretici güçlü ise, sözleşmeli üretim iyi bir modeldir.

Gelin, bir tarım ailesi olarak öncelikle şu hususta anlaşalım. Tarımda ciddiyet eksikliği tehlikelidir. Anlık kararlar, anlık cümleler ve anlık işlerle yürüyen günü kurtarma anlayışını bir kenara bırakalım. İklimi, toprağı ve bilgi birikimiyle üretimde büyük potansiyele sahip olan ülkemiz tarımı için, doğru ve yerinde üretim uygulamaları yapalım.

Gerekli finansal destekler sağlanırsa, milyarlarca dolarlık ekonomi oluşturabileceğimizden hiç kuşkunuz olmasın.