Ukrayna’ nın Müslüman-Türk unsurunu da teşkil eden Kırım Tatarlarının bu topraklardaki mevcudiyetinin yüzyıllar öncesine gittiği bir gerçek. 4’üncü asırda Hunların bölgeye yerleşmesinin ardından Kırım’da Türk varlığının kesintisiz bugünlere geldiği, Hazarların, Peçenek ve Kıpçakların Kırım’ın Türkleşme sürecini devam ettirdiği, Altın Orda döneminde ise Kırım’da Müslüman-Türk varlığının nihaî şeklini aldığı biliniyor.

15. yüzyılda kurulan Kırım Hanlığının yaklaşık 3 asır boyunca Osmanlı egemenliğinde yaşamasıyla da Kırım’da Müslüman ve Türk kimliğinin silinemeyecek şekilde yerleştiğini söylemek mümkün. Ne var ki Kırım’daki Türk varlığı ve mirasını yok etmeye kalkışanlar olmadı denemez. Rus İmparatorluğu’nun 1774 Küçükkaynarca Antlaşması’ndan sonra Kırım’daki nüfuzunu arttırması ve 1783’te 2. Katerina’nın Kırım Hanlığını lağvedip Kırım’ı ilhak etmesi, Osmanlı’nın yaşadığı en büyük kayıplardan biri olmuştu.

Kırım Türkleri, bu ilhakın ardından göçe zorlanmaya başladı. Osmanlı- Rus savaşları cereyan ettikçe, Müslüman- Türk varlığı daha büyük baskı altında kalıyordu. 1856’da Rusya’nın yenilmesiyle biten Kırım Savaşı sonrasında Tatarlara yönelik baskılar daha da arttı ve 1860-61 döneminde yaşanan göç dalgası sonucunda Kırım’da Türkler nüfus çoğunluğunu yüzyıllar sonra ilk kez kaybetmiş oldu. Kırım’ın Rus’laştırılması politikası hız kazandı.

Sovyetler Birliği döneminde Kırım’a yönelik baskılar devam etti. 2. Dünya Savaşı’nda Almanlar karşısında tedricen üstünlük elde eden Sovyet orduları, 9 Mayıs 1944’te Kırım yarımadasının tamamını Almanlardan temizledi. Kırım’ı ele geçiren Ruslar, Türklere karşı etnik temizliğe girişti. Bununla da yetinilmedi ve “vatan haini” ilan edilen Kırım Türkleri, Stalin’in emriyle büyük bir sürgüne daha maruz bırakıldı.

Tam 76 yıl önce, insan onuruna aykırı muamelelere tâbi tutulan Kırım Türkleri, ansızın evlerinden ve ana vatanlarından koparıldı ve çok ağır şartlar altında sürgün edildi. Hayvan taşıyan kamyonlar ve vagonlarla göçe tâbi tutulan, hiçbir ihtiyaçları temin edilmeyen, ancak 2-3 hafta süren yolculuktan sonra yeni yerleşim alanlarına intikal edebilen Kırım Türkleri, kendilerini Sibirya’nın zor şartları altında ölüm-kalım mücadelesi içinde buldu. Açlık, susuzluk, havasızlık ve hastalık gibi sebeplerle göçe zorlanan soydaşlarımızın neredeyse yarısı, Sibirya’ya ulaşamadan yolda can verdi.

Kırım’ı geri dönüşü olmayacak şekilde Türk-Müslüman kimliğinden uzaklaştırmak isteyen Sovyet yönetimi, sürgünün ardından Kırım’da yürüttüğü yağma ve talana devam etti. Kültürel ve tarihî miras Sovyet postalları altına alınır, Müslüman mezarlıkları bile yerle bir edilirken, Kırım’daki Türk izlerinin silinebileceği düşünüldü. Ancak, Sovyetlerin Kırım’ı Türklükten koparma hayalleri gerçekleşmedi.

1991’de SSCB’nin dağılması sonrasında Ukrayna’nın bağımsızlığını kazanmasıyla Kırım Özerk Cumhuriyeti ilan edildi ve yurdundan zorla koparılan Tatar Türkleri Kırım’a geri dönmeye başladı. Kırım Türklerinin ana vatanlarına dönüş süreci henüz tamamlanmamışken, 2014’te bu sefer Putin’in emriyle Kırım’ın Rusya’ya ilhakı gündeme geldi. Kiev’de yaşanan protestoları bahane eden Putin, Kırım’ı silah zoruyla işgal etti ve düzmece bir referandum ile Kırım’ın Rusya Federasyonu’na bağlandığını ilan etti.

Tarih boyunca nice badireler atlatan Kırım Türklüğü, Rus zulmüne, Sovyet mezalimine, savaşlara ve sürgünlere direnip onurlu bir var olma savaşı vererek bugünlere erişti.

Kim ne yaparsa yapsın, Kırım’daki Türk mührünün silinmediği, bundan sonra da silinemeyeceği açık. Hiçbir geçerliliği olmayan kâğıt parçalarıyla Kırım’ı Rusya’ya ilhak ettik deseler de Kırım’ın Türk yurdu olduğu gerçeğini kimse değiştiremeyecek.