Tarım! Tarım! Ve yine tarım!…

Koronavirüs salgını sonrası tarımın önemi koyu harflerle âdeta beyinlerimize kazındı. Ülkemizde ve dünyada yıllardır tartışılan genel olarak tarım politikaları ve gıda üretimi, çiftçi/üretici tarafında tarımsal girdiler olan sentetik tarım ilaçları, kimyasal gübreler, sanayi yemi, tohum, mazot, makinelere ödenen paralar ve düşen ürün fiyatları… Biz bunları tartışırken yeni bir tarım çağının başlama fişeği ateşleniyor. Yaşadığımız koronavirüs salgını sonrası tarım yeni bir döneme evrilme sinyalleri veriyor.

Yeni dünya düzeninde küresel ısınmaya bağlı olarak; yapay et vb. Nüfusun hızla artmasına bağlı olarak; insanları kısırlaştırma vb. uygulamaların bir kısmı ya uygulandı ya da uygulama aşamasında. Ekilen toprakların azalması, verimlerin düşmesi ve gıda temininde zorlanmaların olacağı nedenlerine bağlı olarak; insanları uyutma (kış uykusu misali) ve daha az gıda tüketimlerinin sağlanması bile düşünülen senaryolar arasındadır.

Koronavirüs salgınını dünyada bazı düzenlemelerin başlangıcı olarak düşünmek daha doğru olur diye düşünüyorum. Şu anda çok önemli olan “gıda” ve “tarım” koronavirüs salgını sonrası oluşacak yeni dünya düzeninde kesinlikle çok önemli hâle gelecek ve yeni dünya düzeninde tarım hâkim olacaktır.

Tarımını çağın gerekliliklerine göre hazırlayan, bu yönde çalışmalar yapan ve gıda pazarına hâkim olan ülkeler yeni dünya düzeninde söz sahibi olacaktır. Kesin ve net! Yeni dünya düzeninde söz sahibi olmamız için ülkemizde tarımsal uygulamalarda inovasyona ihtiyaç var! Hem de çok büyük bir inovasyona!…

Peki, biz ne yapıyoruz, neredeyiz ve neyin peşindeyiz? Bunları söylerken de elbette bu inovasyon mücadelemizi kaybettiğimiz anlaşılmamalıdır.

Söz konusu inovasyonla ilgili akıl hastanesinde geçen bir fıkrayı sizlerle paylaşmak istiyorum:

Bir akıl hastanesinde hazırladığı programı tamamlayan televizyon sunucusu, desteklerinden dolayı teşekkürlerini sunmak üzere başhekimin makamına gider. Biraz hoşbeşten sonra başhekime merakla sorar: “Bir hasta adayını hastanenize yatırıp yatırmayacağınıza nasıl karar veriyorsunuz?”

Başhekim bu konuda uyguladıkları yöntemi şöyle açıklar: “Hastayı banyo odasına götürüyoruz ve küveti su ile dolduruyoruz. Sonra da hastaya bir kova, bir tas ve bir de kahve fincanı verip küvetteki suyu boşaltmasını istiyoruz.”

Başhekim sözünü tamamlamadan hemen heyecanla atılmış televizyon sunucusu: Ama ne kadar da pratik bir yol bulmuşsunuz. Tabii kova dururken küveti tas veya kahve fincanı ile boşaltmaya kalkan adayı hemen hastaneye yatırmaya karar veriyorsunuz!”

Arkasından da bilgiç bilgiç eklemiş esprisini: “Tabii, şayet küveti kahve fincanı ile boşaltmaya kalkarsa doğru zırdeliler koğuşuna yatırıyorsunuzdur!” Başhekim, “hayır, hayır” diyerek sakin bir şekilde açıklamış uyguladıkları yöntemi: “Şayet suyu küvetin tıpasını çekip boşaltamıyorsa, kendisini hastanemizde misafir ediyoruz!”

Unutmayın! Sadece görüp işittiklerinizle sınırlandırmayın çözüm yollarını ve çözüm sadece size sunulan alternatifler değildir. Bazen çözüm gözler kapatılarak aranmalıdır. Zira keşif yolculuğu yeni manzaralar aramakla değil, yeni gözlere sahip olarak gerçekleşir.

İnovasyondan konuşurken hâlâ ilkel kalmış bilgilerle mühendis yetiştirdiğimiz üniversitelerimiz, günü kurtarmaya yönelik faaliyet yürüten tarımsal teşkilatlanmamız, birkaç dönümde ve 3-5 hayvanla yapacağımız tarımsal üretim ve politikamız, birkaç koyun vererek tarımı kurtaracağımızı düşünen yerel yönetim anlayışımızla bu mümkün mü?

Ülkemiz tarım sektörüne yön veren, tarımla doğrudan ve dolaylı ilişkisi olan tüm birimler: Tarım teşkilatlarımız, üniversiteler, odalar, STK’lar, birlikler, kooperatifler ve özel sektör gibi paydaşlar kendilerine format atmalı ve yeniden programlanmalıdırlar. Müfredattan eğitime, unvandan uygulamaya her alanda tarım uygulamaları ile ilgili yasal çalışmalar Meclisin önceliği olmalı, yerel yönetimler üretimden tüketime her kademede vatandaşa etkin rol model oluşturmalıdır. Bu uygulamalar için üç yıl içerisinde bu paydaşlarımızı dönüştüremezsek bu yarışta yer alamayız, maalesef.

Tarımsal teknoloji hızlı bir şekilde gelişiyor ve ilerliyor. Tarımsal teknolojiye uyum sağlayan dünya ülkeleri birkaç yıl içinde bildiklerimizi tamamen unutmamızı sağlayan bir üretim teknolojisi ile gıda ve tarımı kontrol eder hâle gelecektir. İşte bu ülkeler ayakta kalacak ve yeni dünya düzeninde söz sahibi olacaktır.

Ülkemiz gerek coğrafi konumu, gerek kaynakları, gerekse hinterlandı itibarıyla bölgesinde en az 300 milyon insana iş, aş ve gıda sağlayabilecek bir konumdadır.

Dünyada söz sahibi olmak istiyorsak 2023 hedeflerini revize etmek, 2050 hedeflerini öncelikli uygulamaya koymak zorundayız.

“Tarım” ve “tarıma dayalı sanayi”…

Ülkemizin çağı yakalaması ve geleceğe emin adımlarla yürüyebilmesi ancak bu iki olguyla mümkündür.