Hayır, değil!

İki bin on beş yılı sonu itibarıyla yıllık ülkemize düşen 450 milyar metreküp yağışın 181 milyar metreküpü akışa geçmekte ve yıllık 94 milyar metreküp tüketilebilecek su varlığımız bulunmaktadır. 18 milyar metreküp yer altı suyu ve komşu ülkelerden gelen sularla toplam 112 milyar metreküp (net) kullanılabilir suyumuz vardır. Bunun 54 milyar metreküpü (2016 yılı sonu itibarıyla SYGM verilerine göre) fiili olarak kullanılmaktadır.

Su varlığına göre ülkelerin su zengini veya fakiri olduğunu, yapılan sınıflandırmadan anlamaktayız. Bu sınıflandırma şu şekildedir:

Su fakiri: Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1.000 metreküpten daha az

Su azlığı: Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 2.000 metreküpten daha az

Su zengini: Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 8.000 – 10.000 metreküpten daha fazla

Ülkemiz su zengini bir ülke değildir. Kişi başına düşen yıllık su miktarına göre, ülkemiz su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır. Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1.403 metreküp/kişi civarındadır. (31 Aralık 2019 tarihi itibarıyla Türkiye nüfusu 82 milyondan biraz fazla kişidir.)

2016 yılında kullanılan 54 milyar metreküp suyun 40 milyar metreküpü tarımsal sulama (%74), 7 milyar metreküpü içme suyu (%13) ve 7 milyar metreküpü sanayide (%13) kullanılmıştır. 2030 yılında 112 milyar metreküplük potansiyelin 72 milyar metreküpünün (% 64.3) sulamada, 22 milyar metreküpünün (%19.6) sanayide ve 18 milyar metreküpünün (%16.1) içme suyu olarak tüketileceği hesaplanmaktadır.

Kış ve yaz mevsimleri arasındaki yağış farkları akarsu akımlarında büyük debi değişimlerine neden olurken, sularımızın hızlı bir şekilde kirlenmesi nedeniyle içme ve kullanmaya uygun su kaynakları tehlikeli bir biçimde azalmaktadır.

Sularımızın son yıllarda hızla kirlenmesi, baraj ve göllerimizin giderek kurumasının ve kuruma sürecine girmesinin görülmesi de bir diğer tehlikedir. Hızla gelişmekte olan ülkemizde, görülen tehlikelerin başlıca sebepleri olarak; yıllık su bütçelerinin korunarak kullanılmaması, buharlaşmalar, tarım kesiminin aşırı su talepleri, büyüyen şehirlerin artan içme ve kullanma suyu ihtiyacıyla atık suları, sanayinin gün geçtikçe artan su talebinin karşılanma zorunluluğu gibi sayabiliriz. 2020 yılında görülen kurak iklim şartları ile birlikte aşırı ve bilinçsiz yer altı suyu kullanımı nedeniyle yer altı su seviyesi giderek düşmekte olup yakın gelecekte tamamen susuz kalma tehlikesiyle karşı karşıya geleceğimiz kaçınılmazdır. Su seviyesi düşümleri yılda ortalama 1 metre düşümle 1986 yılından itibaren 34 yılda yer altı su seviyesinde ortalama 34 metre düşüş olurken, özellikle Eskişehir ve çevresinde son yıllarda ortalama düşüm 20-40 metreden daha fazla olmuştur. Çiftçilerin birçoğu özelikle şeker pancarında son sulama suyunu veremeyecek duruma gelmiştir. Çözüm olarak kuyulardaki dalgıç pompaları 20 metre düşüm ile başlayıp bazı durumlarda 50 metre düşümlerde yaşanmıştır. Mevcut olumsuz şartlar devam ettiği takdirde gelecek yıllarda düşümlerin artarak devam edeceği öngörülmektedir.

Su varlığımız açısından geri dönüşü mümkün olmayan ve tehlike çanlarının çalmakta olduğu günleri yaşamaktayız. Su sorununun tüm Türkiye’de etkin bir şekilde görülüyor olması, beraberinde hızlı çözümlerin devreye sokulmasını da gerektirmektedir.

Özellikle çiftçilerimiz için bilinçli sulama tekniklerine geçilmesine müteakip bilinçli su tüketimi eğitim programları düzenlenmeli ve yatırım için gereken destek gerçekçi bir şekilde sağlanmalıdır.

Şehirlerin artan içme ve kullanma suyunun bilinçli tüketimi, atık suların değerlendirilmesi gibi konularda kamu spotu hazırlanmalıdır.

Suyun hayatımızın kaynağı olduğunu, canlı yaşamının en temel ihtiyacı olduğunu, bütün biyolojik, fiziksel ve kimyasal aktivitelerimizin devamlılığı için suya ihtiyacımız olduğunu unutmayalım!

Ayrıca bir kişinin vücudu ne kadar kaslı olursa, o kadar fazla su içerdiği tersine, vücutta ne kadar çok yağ varsa, o kadar az su olacaktır. Kemiklerimizin bile %31’inin sudan oluştuğu bilinmektedir.

Gördüğünüz gibi, su yaşam kaynağıdır!

İnsanın açlığa 21 gün dayanabilmesine rağmen; susuzluğa maksimum 3-4 gün dayanabildiği bilinmektedir.

Gördüğünüz gibi, su hayattır! Suyun olmadığı yerde hayat olmaz!