İsrail Kasım 2018’den bu yana çalkantılı bir koalisyon krizi yaşamaktaydı. Geçen pazar günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Mavi- Beyaz İttifakının lideri olan eski Genelkurmay Başkanı Benny Gantz ile parlamentoda yeni koalisyon hükümetinin kurulduğunu ilan etti. Yemin töreninde konuşan Netanyahu, Batı Şeria’daki yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerini “ilhak etmenin vaktinin geldiğini” söyleyerek, bölgede tansiyonu arttıracak bir adım daha attı. İsrail, Başbakan Netanyahu hakkındaki yolsuzluk suçlamalarını sık sık gündeme gelmesine de sebep olan bir kaos döneminden geçti. İsrail halkı, bir koalisyon kurulamaması sebebiyle bir yıl içinde üç kez sandığa gitmek zorunda kaldı. 2019 yılının nisan ve eylül aylarındaki seçimlerden sonra üçüncü ve son seçimler geçen mart ayının başında yapıldı. Aralık 2019’da İsrail Başsavcılığı tarafından üç ayrı yolsuzluk dosyası nedeniyle iddianame hazırlanan Netanyahu için bu seçimler bir yerde şahsi geleceğinin de oylandığı seçimler oldu. ABD Başkanı Trump da en has müttefikini kaybetmek istemiyor ve ona sonuna kadar arka çıkıyordu. Netanyahu’ya desteğini bir şova döken Trump, 28 Ocak’ta Beyaz Saray’da “yüzyılın anlaşması” olarak nitelendirdiği sözde Orta Doğu Barış Planı’nı kamuoyuna açıkladığı törende Netanyahu’yu yanına almış, onu salonu dolduran şakşakçılara alkışlatmıştı.

Yolsuzluk dosyalarına rağmen seçimin favorisi olmaya devam eden Netanyahu liderliğindeki Likud Partisi, seçimden yüzde 29,5 oy oranıyla birinci çıktıysa da tek başına iktidar olacak çoğunluğa erişemedi. Seçimi yüzde 26,5 oy alarak ikinci sırada tamamlayan Benny Gantz önderliğindeki Mavi-Beyaz İttifakı ise parlamentoda 33 sandalye ile temsil edilme hakkı kazanmıştı.

Bu iki grubun bir araya gelmesiyle oluşturulan koalisyon hükümetinin ne kadar kalıcı ve istikrarlı olacağı net değil. Ancak, bu ittifakın Filistin başta olmak üzere Orta Doğu bölgesinin tamamı için kaygı verici bir gelişme olduğunu söylemek şimdiden mümkün. Zira Netanyahu ile Gantz, Donald Trump’ın sözde Orta Doğu Barış Planı’nda ana hatları çizilen Filistin topraklarının ilhakı hususunda anlaşmış durumda.

İki taraf arasında varılan mutabakatta “İsrail Başbakanı ilhak planını 1 Temmuz’da onay için parlamentoya getirebilecek” ifadesinin yer alması, ilhak planının yakında gündeme geleceğini ortaya koymaya yeterli. Nitekim iki liderin Filistin topraklarına göz diktiği ve koalisyonun başlıca politikalarından birinin gayrimeşru bir şekilde İsrail işgali altında tutulan Filistin topraklarını İsrail’e katmak olduğu, yeni hükümetin 17 Mayıs’taki yemin töreninde netlik kazanmış oldu. İç siyasette yaşanan kaosu yeni bir koalisyonla çözen Netanyahu, bölgesel bir kaos yaratma derdine düşmüş gibi görünüyor.

Yeni koalisyonun 1967’deki Altı Gün Savaşı’ndan bu yana işgal altındaki Batı Şeria’da bulunan yasadışı Yahudi yerleşimlerini ve Trump’ın İsrail’e vadettiği Ürdün Vadisi’ni ilhak etmeye yönelik girişimler sergileyeceği kesin. Bu yönde atılacak adımların, bölgede çatışmaları körükleyeceğini, istikrarsızlığın derinleşeceğini ve yine masum sivillerin can vereceğini şimdiden öngörmemek için hiçbir sebep yok.

Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve elbette Türkiye’nin de aralarında olduğu birçok aktörün İsrail’i bu adımı atmama konusundaki uyarılarına rağmen Netanyahu hükümeti, planladığı üzere 1 Temmuz tarihinde ilhak girişiminde bulunursa Filistin’e pimi çekilmiş bir bomba atılmış olacak. Bunun Filistin sorununu daha da derinleştireceği ve çatışma sarmalını şiddetlendireceğini inkâr etmek mümkün değil. Bu gelişme üzerine Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın İsrail ve ABD ile yapılan anlaşmalara bağlı kalmayacaklarını duyurması, yakında kopacak fırtınanın habercisi olarak görülmeli. Orta Doğu kaynamaya devam edecek.